Kuğu Gölü

144 36 188
                                    

Konser Zamanı

       Üzerimde ki gece mavisi elbiseye son bir kez baktım. Siyah saçlarımın ucu adeta kıvılcımlar oluşturuyordu. Önemsemeyerek eşlikçimin yanına gittim. Başını notalara gömmüş bir şekilde duvara yaslanmış beni bekliyordu. Geldiğimi fark ettirmem için topuklu seslerim yetiyordu. Uçlarını zemine dokundurdum. 

"Bayan Claier'ın öğrencisi değil mi?" diye teyit ettim. Gerçekten bunu demiş olamazdım. Evet demiştim. Cılız çocuk mavi smokininin omuzlarını kendince geri atarak başını kaldırdı. Gözlüklerini düzeltti. Notalar yüzünden bozmuş olmalıydı. Tıpkı benim gibi. 

"Evet... Ya sen kimsin?" diye sordu aceleci bir tavırla. Şaşkın bir çocuğa benziyordu. Ya da öyle olması gerekmişti. Onu haddinden daha fazla tanıyordum. Yakın zamanda sürpriz şekilde ölen Claier'ın öğrencisi. Bir zamanlar piyonayı bırakmamı tekrarlayan Claier'ın. Geçmişim hakkında diyebilecek pek bir şeyim yoktu. Müzik hakkında ise susmak bilmezdim. Ben kimdim ve ne olacaktım? İkisinin cevabı netti. Bu yüzden kafayı kurcalamaya gerek yoktu. 

"Bana uyum sağla. Şuan için kafanda neysem oyum." dedim sarsıcı bir edayla. Beni tanımıyordu. Annesinin ölümü yüzünden sarsıntı geçirmişti. Olsun, hala ringdeydi.  Amor...

       İsmimizin okunması ile beraber hareket ettik. Kemanımı sıkıca tutuyordum. Eğer şuan klavyenin üzerinde parmak basma yerleri işaretli olsaydı bu izler ellerimin terinden dolayı akıp gitmişti. 

     Alkış kısa sürdü. Fısıldamalar başladı. Tek duyduğum, hatta duyduklarım arasından arındırıp çıkardığım tek kelime Amor'du. Burada konuşulan ben olmalıydım. Saçımı sağ tarafımda topladım. Çenelik kısmına çenemi dayadım ve omuzumu yastığa yasladım. Arşemi son kez kontrol ettim ve başlamak için hazır olduğumu ona gösterdim.

     Bir toplumdaki fısıltıları durdurmanın en iyi yolu onlara yeni fısıltılar vermekti. Bunu çok küçük yaşta öğrenmiştim. 

     Gözlerimi onunkiler ile buluşturmadan kapattım. Notaları gözümün önüne getirmeme yardımcı oluyordu. İçimden notaları mırıldanarak kendimi müziğin şefkatli kollarına bıraktım. Gayet iyi gidiyorduk. Şuan tek şikayet yoracağım onun üzüntüsüydü. 

     İlk kısım bitmişti. Bitmesine son dokuz satır kalmıştı. Gittikçe hızlanıyordu. Ona ayak uydurmak zor kalıyordu. Buna rağmen tüm gücümle çalıyordum. Nefes alış hızım değişmişti. Nefessiz kalıyordum. Okyanusta beni dibe çeken balıklar gibi notalar etrafımı sarıyordu. Müzik aşkına bu çocukta metronom adı verilen bir denge yok muydu? Son iki satır Opeia diye fısıldadım kendi kendime. Sonsuza kadar süremeyecekti dimi. 

     Son satır seksen iki kesik notadan oluşuyordu. Hızına yetişemiyordum. Pes etmek içimden geçmemişti. Ne yaptığını anlamış değildim. Nefesimi tuttum ve son notaları arşemin ucundan çıkardım. Son anda yakaladığım notalar ile başarıyla parçayı tamamlamıştım. Onun kalkmasını beklerken göz ucuyla bile ona bakmadım. Gözlerimi kamaştıran ışıkların önüne geçerek kemanımı arşemin yanına yanı sağ elime aldım. 

     Eğildik. Alkış tuhafınından önce fısıltılar gizlice dolandı koltukların arasından. Daha sonra metronomsuz bir gürültü denecek kadar sesli ve kuvvetli bir alkış. Sahnede sergilediğim gülüşümü sundum seyircilere. Jürilere son kez baktım. Saçlarımı elimle kulağımın arkasına ittim ve arkamı döndüm. Perdenin arkasından çıkmam ile yüzümde ki maskeyi çıkarmam bir oldu.

    O kendi arkadaşlarının yanına doğru koşarken kemanımı tutmadığım elimi yumruk yaparak sıktım. İçime dolan sinirle "AMOR!" diye seslendim. Gerçekten canını yakmak istiyordum. Bu sınav benim için önemliydi. Onun içinde öyleydi. Ama şuan yanımda bir basamak görevi görüyordu. Sonuçta onun okula giriş sınavı bir hafta sonraydı. Kemanistlerden bir hafta sonra...

"Söylesene, insanların ölümünden sonra müziğe sığınmak zihne iyi mi geliyor? Yoksa başkalarını küçük düşürmek için verilen bir savaşa, harcanan bir efora mı dönüşüyor?" 

      Yanında ki kestane saçlı kız dehşetle gözlerini bana çevirdi. Sarışın olan diğer çocukta Amor'a bakıyordu. Amor yüzünde ki katı ifadeden ödün vermeden bana döndü ve bir kaç adım yaklaştı. 

"Özür dilerim Opia. Yaşadıklarımı henüz hazmedemediğim için atlatması zor bir süreç oldu." Ardından arkasını döndü ve arkadaşlarının sırtını dönmesi ile beraber gitti. Olduğum yerde kalakalmıştım. Ne yapacağımı bilemiyordum. 

      Öğretmenimin yanıma gelmesini omuzlarımda hissettim. "Sence nasıldım?" dedim fısıltılı bir edayla. Bay Cade ise "Onu bilemem ama bavulunu hazırla Opia. Uzun bir yolculuk seni bekliyor olacak." dedi. Daha sonrasında az önce kapanan kapıyı gözleriyle göstererek "Son bir hafta rakiplerini iyi tanımalısın değil mi?" diyerek gözünü kırptı ve o da kapıdan çıktı. 

Bende daha fazla dayanamadan kemanımı kutusuna koymak ve üstümü değiştirmek için geçici olarak bana gösterilen odaya girdim Elimin titremesine hâkim olamadan kutuya koydum ve klipsleri çevirdim. Elbisemi çıkartarak yanımda getirdiğim ispanyol kotumu ve kazağımı üstüme aldım. Dışarı çıkarken içimde bir burukluk vardı. Kimse beni karşılamaya gelmemişti. Tek Bay Care vardı. O da yetiştirdiği canavarı dinlemeye gelmişti.

Kemanımı sırtıma taktım ve gelecek elektronikpostayı beklemek için kapalı alandan çıktım. Onu ve arkadaşlarını gördüm. BayCare onu tebrik etmek için yanına gitmişti. Çevresi doluydu. Eline tutuşturulançiçek buketleri ve insan sesleri beni rahatsız ediyordu. Sahnenin yıldızı ben olmalıydımdeğil mi? Yoksa hak etmiyor muydum? Ayaklarımı sürükleyerek kararmaya başlayanhavanın kaybolan güneşinde eve doğru yürümeye başladım.

Kuğu GölüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin