3. KISIM - 21. BÖLÜM

257 37 41
                                    

Deli Ana

Tüy gibi soğuk hava kaskatı kesilmiş tenimi tırmalıyordu.

Açılmamakta inat eden göz kapaklarımı birbirinden ayırmak, dahası yorgunluktan bitap düşmüş bedenimi kımıldatmak sandığımdan da zor olmuştu. Öyle ki binbir güçlükle açtığım göz kapaklarından sonra hissettiğim boyun ağrısına karşılık dudaklarımdan çıkan ufak inilti, rutubetli mahzenin dört bir yanına yankılanmış ama hiçbir etki uyandıramamıştı.

Tüm benliğim nemli zemine yapışmış, zemin de bataklık gibi beni içine çekmişti. Ondan ayrılmak ve bunun için ise kollarımdan destek almak o kadar da kolay olmamıştı.

Eklemlerim ağrıyordu. Dizlerim titriyor, ellerim uyuşuyordu. Başım ve gözlerim zonkluyor, kalbim ise büyük bir acının getirisiyle birlikte paramparça bir hâlde canımı kesiyordu.

Her nefes alışımda can kırıklarım yüreğime batıyordu.

Ve benim nefesim kanıyordu.

Gözlerimden sıcak yaşlar usul usul süzüldü. Süzülen yaşlar nemli zeminle buluştu ve zemin ise ağır ağır aşınmaya başladı.

Bir kez daha inlediğimde doğrulmayı başardım ve mahzenin demir parmaklıklarına kadar sürünerek sıkıca onlara tutundum. Demirin soğuğu vücudumun her bir noktasına ulaşıp uzuvlarıma batarken nefes alamadığımı hissettim.

Ağlamamı durduramadığımda başımı gömdüm ve bir müddet çaresizce gözyaşlarımın süzülmesine izin verdim.

Kendimi hiç bu kadar tükenmiş hissetmemiştim. Hiç bu kadar yıkılmamıştım. Hiç bu kadar nefesim ağırlaşmamıştı.
~

Başımı demir parmaklıklara koydum, ne kadar ağladım bilmiyordum ama çok ağlamıştım. Belki de bir saatti. Ya da sadece çeyrek saatti. Ama onca süre boyunca hiç kimse gelmemişti. Askerler sesimi duysa da çıt çıkarmamışlardı. Sadece, sadece boğuk hırıltım meşalelerin aydınlattığı gölgeli duvarlarda yankı yapmıştı, o kadar.

İçimde büyük bir boşluk beni yiyip bitiriyordu. Çünkü bağımız, bizi birbirimize bağlayan o kutsal bağımız inleyerek kopmuştu. Artık onu hissedemiyordum. Ona dokunamıyordum. Benden uzaklardaydı. Sanki hiç var olmamış gibiydi.

Kalbim kopmanın verdiği eşikle paramparça olmuştu. Canım yanıyordu ve ben ağlamaktan başka hiçbir şey yapamıyordum.

Öyle bitkindim ki tekrardan bayılmaktan çok korkuyordum.

Ben onsuz ne yapacaktım? O olmadan benim bir yaşama karşı içimde hiçbir isteğim ve amacım yoktu. Varoluşum onunlaydı, ölüm ile yaşamım arasındaki ince çizginin bağı esasen oydu. O benim her şeyimdi ve ben her şeyimi yitirmiş bir hâldeydim.

Aldığım her nefes yüreğime diken gibi batarken ve yüreğim de kanarken nasıl yaşayabilirdim ki? Şansım var mı yok mu onu bile bilmiyordum. Sley gücümü bir daha ne zaman kullanabilecektim? Ne zaman kanımı onun için bir kez daha akıtacaktım? O gözlerini tekrardan açabilecek miydi? Tanrım, o gerçekten de tekrardan hayata tutunabilecek miydi?

Derin bir nefes almaya çalıştım lakin göğsüm sıkıştı. Beş iblis yüzünden olmuştu her şey. Ya da tüm suçlusu bendim. Eğer Hermes'in dirilmesi için o gün ağlamasaydım o buna kalkışmayacaktı ve ben de onu kaybetmeyecektim.

Tutunduğum parmaklıklardan başımı kaldırdım ve gücümü tekrardan kullanmak istedim. Burada ne zamandır duruyordum bilmiyordum ama benim bir şekilde bu rutubet kokan mahzenden çıkıp onun yanına varmam gerekiyordu.

GÖNÜL IŞIĞI (YAZILIYOR)Where stories live. Discover now