2. KISIM - 9. BÖLÜM

257 33 40
                                    

Merhabalar, yaklaşık 5-6 bölüm yan karakterlerden devam edeceğiz çünkü onların da artık hikâyeye dahil olması gerekiyor.

Ranvier

Batul'un en küçük varisi, engebeli yolun sebebiyet verdiği araba sallantısına katlanmak istemeyen ve buna da sinirlenerek ölümcül bakışlarını oraya buraya şaçan kardeşi İrina ile üçüncü gecenin yolculuğunu ediyor, sıkılan canına rağmen çenesini binbir zahmetle kapatıp önüne dönüyordu. Pencereden baktığı huşu içindeki sonbaharın matemi kendisinde ölümü hatırlatırken içi hüzünle doldu birden. Baharı severdi ama sonunu değil. Kışı da sevmezdi, çünkü kendisi yazın yakıcı sıcağı insanıydı. Ona göre her daim güneş dağların tepelerinden ufkuna doğru ağır, emin bir şekilde yükselmeli ve tüm insanlara da umut ışığını besbellice saçmalıydı.
~

Orada ne yapacakları hakkında pek bir bilgisi olmasa da fikirleri vardı. Hem lanetlilerin grubunda hem de kuşatılmış Avrin'in ayağa kalkması için yardıma gelenlerin grubunda bulunacaktı. Ne değişirse değişsin, ne için giderse gitsin, sonuçta orada o prensle karşılaşacağını biliyordu. Onun hakkındaki düşünceleri kesinkesti. O bir vahşi Tanrı gibiydi. Yenilmesi zordu ve bu saatten sonra tüm umutlar tükenmişti. Baharın getirdiği matemle birlikte hem de.

Onun çok yakışıklı ve güzel gözlü olduğunu söyleyen kesim acaba haklı mıydı? Yoksa o sadece insanları bu şekilde etkisi altına alıp da kandıran düzenbazın teki miydi? Ne fark ediyordu ki? Sonuçta istediklerini bir şekilde elde eden birisiydi. O Sonrea'nın kurucusuydu. Hem dünyayı kurtarmış hem de lanetlemiş kimseydi. Kötüydü. Pis, iğrenç bir mahluktan öte değildi.

Ranvier sıkıntılı bir şekilde nefesini alıp verdiği vakit az biraz sakinleşmiş kardeşinin dikkatini çekti ve göz göze gelmelerine sebebiyet verdi. İrina masmavi can alıcı parlak gözleriyle kendisine bakarken Ranvier bir kez lanetli olmadığı için şükür etti. Dahası yüzünün yakışıklı oluşundan tut, özellikle babasına benzememesine kadarki şansına karşılık bir kez daha Tanrıya en içten dilekleriyle dua etti. Eğer bir lanetli olsaydı acaba hayatı nasıl olurdu? Bunu pek çok kez düşünmüştü zaten. Ama yaşanmadan bilinmediği için tam net cevap bulamazdı. Herhâlde kardeşi İrina gibi bir şey olurdu ki bu da üçüncü varislik yetmezmiş gibi kendisinden nefret edilmesine de neden olurdu.
~

"Orada ne yapacağız?" diye sordu kardeşi boğuk çıkan nefret dolu sesiyle. Bazen bu ses tonu kendisinin elinde olmazdı ve herkes de onu yanlış anlardı.

"Bilmiyorum," dedi Ranvier düşünceli biçimde. "Lanet hakkında fazla bilgi edindiklerinden bahseden bir mektup almış babam. Yani bu kez umudumuz yüksek."

İrina bu yolculuğa inanıyor muydu peki? Yoksa o da Ranvier gibi babasının zoruyla mı gidiyordu? Nedense Ranvier bunu sorma cesaretini bulamamıştı kendinde.

"Babam seni başından savmak için gönderdi," dediğinde İrina, Ranvier çoktan bu gerçeği biliyordu.

Bir şey demedi ve onun yerine suskunluğuna devam edip arkasına rahatça yaslanıverdi.

"Onu sevmiyorum," dedi İrina.

"Ama sana iyi bir hayat bahşetti İrina."

Hem de ziyadesiyle iyiydi. Kendisi hem bir cariye kızıydı hem de lanetliydi. Bu durumda neden nefret etme gibi bir eğilim gösterecekti ki?

Sebebe ihtiyacı yoktu. Ne de olsa o bir lanetliydi.

"Beni bir köşeye fırlatıp atarak mı?"

"İrina," dedi Ranvier kardeşine uyarı niteliğinde göz atıp. İrina bunu anladığında susmak yerine daha da hiddetlendi.

GÖNÜL IŞIĞI (YAZILIYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin