2. KISIM - 11. BÖLÜM

234 34 32
                                    

Alisa
🍁

Hermann'dan hiç mektup gelmemişti.

Özellikle de geçen haftalar sonrasında Alisa'nın da ümitleri kırılır, artık umutla beklemekten de usanır olmuştu. Neden bir kez olsun kendisine hiç haber göndermemişti ki sanki? Neden hiç yaşayıp yaşamadığına dair, iyi veya kötü olduğuna dair bir kelime de olsa haber göndermemişti?

Alisa artık beklemek istemiyordu. Seviyordu, sevmeye devam edecekti. Lakin Hermann belki de kendisini çoktan unutmuştu. Artık sarayın ihtişamı ve yıllar boyunca beklediği şeylere kavuşumu kendisini sildirmeye yetmişti.

İçi içini yiyordu lakin oturduğu yerden de yapacak pek bir şeyi yoktu.

Bu saray onu bunaltıyordu. Canını sıkıyor, havasız bırakıyordu. Alisa ne zaman saray harici açık alanlara çıkmak istese sürekli peşinde birileri dolanmak zorunda kalıyor, onlara ters ters cevap vermesine rağmen de gitmelerini sağlayamıyordu. O sadece biraz olsun yalnız kalmak istiyordu. Sarayda süs niyetine konulan ve boş dolaşan prenseslerden olmak değil. Gerçi prensesler hakkında hiçbir bilgisi yoktu. Annesinin kendisine anlattığı masallarda böyleydiler sadece. Gerçekte nasıldılar bilmiyordu.

Ne fark ederdi ki? Alisa her türlü kapana kısıldığını hissediyordu.

Özelikle de Ares denilen adam sürekli yanında duruyor, bir şeyler isteyip istemediğini sorup duruyordu. Alisa bunlardan da rahatsızdı. Dahası Alisa, Ares'ten de rahatsızdı. Çünkü o çok sakin, çok ılımlı ve çok titrekti. Üzerine çok titriyordu ki Alisa bu kadar ilgiye alışkın birisi değildi.

Kendisine bahşedilen görevden de emin değildi. Alisa hayatının nereye gittiğini bilmiyordu.

Lanetlilerin peşinden gitmek gibi bir isteği var mıydı? Neden herkes bu denli istekliydi ki sanki? Alisa neden inanmıyordu? Neden hiçbir şey yapmak istemiyordu? Yine, yine eski hâline dönmeye başlamıştı. O hırçın, sevilmeye layık olmayan, asabi ve etrafına öldürücü bakışlar atmaktan çekinmeyen o kız. İşte, Alisa çok da tanıdık olduğu kıza dönüşüyordu. Ve bunun da farkında olmasına rağmen hiçbir şey elinden gelmiyordu. Ya da getirmek istemiyordu. Kısacası yine ruhsal bir bunalımdaydı ve nasıl kurtulacağından, kurtulmak isteyeceğinden de emin değildi.
~

"Bugün Batul'un varisleri gelecek," dedi Ares. Alisa'nın aklı bambaşka yerlerdeyken onu dinlemeye zorladı kendini.

"O yüzden de karşılama görevi bizlere ait olacak."

Ares ve Alisa, yanlarında Nina ve birkaç eşlikçi daha varken, o devasa toplantı salonunun büyük masasının üzerine koca kıtayı gösteren haritayı koymuş, hep birlikte işaretli bölgelere bakar olmuşlardı. Alisa'nın gözleri kırmızı noktalara kaydığında birleştirdiği kollarını sıktı. Gerçekten de istiyor muydu? İstememesi için bir sebep yoktu. Durum kendisini ilgilendiriyordu. Bir başkasını ya da Ares'in yanındaki Nina denilen kızı değil. Bencillik edemezdi. Elbette yardım etmeliydi.

"Anderia'dan harekete geçip önce Güney'e ardından da Kuzey'e gideceğiz. Keşif birliğimiz en son Kuzey'e gitmeyi uygun gördü."

"Bu prensin bahsettiği plan değil mi?" diye sordu Nina. Ares başını sallayarak onay verdi.

"Evet," dedi daha sonra Doğu'daki işaretli bölgeye de bakarak. "Güney'den Kuzey'e doğru gideceğiz ve en sonunda hepimiz Kuzey'de birleşip ona göre hareket edeceğiz."

GÖNÜL IŞIĞI (YAZILIYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin