*34*

1.2K 200 29
                                    


Zehra'nın elinden tutup doğup büyüdüğü evin avlusundan çıktığında tam kapıdan çıkar çıkmaz bir kez daha adımlarını durdurarak dönüp arkasında bıraktıklarına baktı. Onu yaşlı gözlerle izleyen annesi, kız kardeşleri, erkek kardeşleri ve sevdiği yengelerine... En son gözleri tıpkı kendi gözlerinin benzeri olan çekik gözlerde durdu ve bakışları öfkeyle yandı. Dişlerini sımsıkı birbirine kenetlerken nefretinin onu ele geçirmesine bir kez daha fırsat vermeden gözlerini babasının gözlerinden çekip yanındaki kadının yüzüne döndü.

"Hadi seni hastalandırmadan gideceğimiz yere varalım."

Boynundan çıkardığı eşarbını Zehra'nın kafasına ve omuzlarına doladı. Islanacaktı elbet ama biraz daha olsa onu rüzgardan korumaya çalışıyordu.

Hızlıca eğilip dudaklarını Zehra'nın yağmurdan sırılsıklam olan alnına bastırdı. Sonrasında ise dudaklarının arasından ıslıkla çağırdığı siyah atına atlayarak tek eliyle yularını sımsıkıca kavradı. Diğer eliyle ise sevimli yükünü sıkıca bedenine bastırdı.

"Her şey yokuna girecek."

Söylediğine inanıyordu. Bu sefer gerçekten de zihni gereksiz duygusallıktan ve kötü düşüncelerden uzaktı. Zehra, ışığıyla ruhunu iyileştirdiği gibi ruhsal gücünü de toplamasına yardımcı olmuştu. Artık güçsüz hissetmiyordu.

Kayalıklara yaklaştıklarında Zehra meraklı gözlerle etrafa bakınarak "Manastıra mı geldik?" dedi.

Hande kafasını salladı. "Evet, buraya gelmezler. Burası onlara göre Allah'ın evi değil, şeytanın tapınağı."

"Anladım," dedi Zehra ve bir kez daha Hande'nin yıllarca ne kadar dışlandığını iliklerine kadar hissetmiş oldu.

Diğer köylülerin ibadet ettiği kutsal yerlere girmesine hep engel olmuşlardı. Ne kadından sayıyor ne erkekten biliyorlardı. Bu yüzden de Allah'ın evi gibi bildikleri hiçbir ibadet evlerinde ona yer yoktu. Sevdiğinin bu uçuk dökük köhne tuğla yığınından başka sığınacağı bir yer yoktu.

"Hadi gel bakalım," dedi Hande, attan inip hızlıca kollarını Zehra'ya doğru uzatırken.

Karısını da attan indirdikten sonra etrafına baktı. Hayvanı manastırın girişine bağlaması olası rüzgar fırtınası ve doludan onu koruyabilecekti. Hem kafasını çevirip baktığı yerde yeşillenmeye doğru giden otların da olduğunu görebiliyordu. Orası kar, yağmur, rüzgar tutmadığından dolayı bitki örtüsü yetişirken zarar görmüyordu. Uçuk altından sıkışıp kalan tuğlalar o kısmı tam bir ahıra dönüştürmüştü.

"Hande, üşüyorum," dedi Zehra Hande tam da hayvanı güvenli alana bağlarken.

"Biliyorum," dedi Hande. Kafasını hızlıca sallayıp dönüp güven veren gülümsemesiyle Zehra'ya baktı.

"Hadi gel," dedi, hayvanın yerini sağlama alıp karısının elini tuttuğunda.

Papazın vaaz verdiği eski kürsünün altında mum ve birkaç kibrit kutusu saklıyordu. Buraya geldiğinde mum ışığında Tanrıyla konuştuğu gecelerden kalma o eşyalar şimdi sevgili karısının ısınmasını sağlayacaktı.

"Sen otur," dedi Zehra'yı tam kürsünün önündeki sadece birkaç oturacağı sağlam kalan tahta banka yönlendirirken.

Geçip hızlıca kürsünün altından kibrit kutularını ve sağlam mumları aldı.

"Çatı sağlam," dedi, kafasını kaldırıp tavanı kontrol ederek. En azından manastırın bu tarafının çatısı su sızdırmıyordu. İlerisi zaten çoktan çökmüştü.

"Ateş mi yakacaksın?"

Zehra, meraklı gözlerle etrafı izleyen Hande'yi izlemeyi sürdürüyorken sordu. Ve hemen peşinden ekledi, "Buraya pek de zarar vermek istiyor gibi durmuyorsun."

"Öyle," dedi Hande ve bakışları nihayet Zehra'nın oturduğu bankın sağındaki kırılmış kısımlarından gözlerine kaydı. Ona bakarken gülümsedi. "Ama söz konusu sensen kendim bile güvende değilim demektir."

Hızlıca yürüyerek Zehra'nın yanındaki tahtaları elleriyle kopardı ve manastırın bankları arasındaki boşluğa üçken kulübe şeklinde dizerek rüzgarın içeriye savurduğu dallarla kurumuş yaprakları üçkenin içindeki boşluğa tıkıltırdı. Sonrasında ise elindeki tutuşturduğu kibriti aynı boşluktan içeri atarak alevlerin yavaşça tahtaların arasında dolaşmasını izledi.

"Hadi gel de biraz ısın," dedi, kafasını dönüp karısına bakarken. Zehra'nın yanına yaklaşmasını beklerken elini ona doğru uzattı. Ve avucunun içini saran parmakların nasıl buz kestiğini hissederken kaşlarını yeniden öfkeyle çattı. Çok zayıftı, çok hassastı ve hastalanmaya çok müsaitti.

"Üzerindeki şalları çıkaralım dedi, karısının omuzundaki ıslak yün ağırlıklara uzanırken.

Bakışları bir taraftan da kendi sağındaki bankalara kaydı. Ateşe çok fazla olmasa da yine de yakınlardı. Üzerlerine serse kururlardı. Bu yüzden de ayağa kalktığı gibi elindeki yün şalları tahta bankların üzerine serdi.

"Kurusunlar kıyafetlerini de çıkarırsın. Onlara sarınırsan ateşin sıcağında üşümezsin, üzerindekiler de kurur."

Zehra, kafasını salladı. Hande gelip yanına oturduğunda elini uzatarak parmaklarıyla üzerindeki ıslanmış yeleğe ve gömleğinin yakasına dokundu.

"Sende hastalanacaksın," dedi, Hande'nin gözüne onları çıkar dercesine masum bir ifadeyle bakarken.

"Ateşe çok yakın oturuyoruz içindeki atletle üşür müsün ki?"

Bakışlarını bir an için onu ilgiyle izleyen çekik gözlerden ayırarak ateşe döndü ve sonrasında hemen hızlı bir şekilde tekrar Hande'ye uzandı.

"Çıkarmazsak hastalanacaksın. Artık benden utanmıyorsun değil mi?" diye sordu, beklentiyle.

Hayır, dercesine kafasını salladı Hande ve uzanıp sırtındaki yeleği çıkardı. Hemen ardından ise gömleğinin de düğmelerini çözmek için elindeki yeleği bağdaş kurup oturduğu dizlerinin üzerine bıraktı.

O, yeleğinin düğmelerini çözerken Zehra da dizinin üzerinde duran yeleği alarak ayağa kalktı ve onu eşarpların yanındaki boşluğa serdi. Sonrasında ise elini uzatarak yerde atletle oturmaya devam eden Hande'den gömleğini de alıp aynı yere bıraktı.

"Geceyi burada geçireceğiz değil mi?"

Yanına oturup kafasını omuzuna yaslarken sordu bu soruyu. Hande ise ateşi izleyerek kafasını salladı ve yutkundu. Bir plan yapana dek burada kalacaklarını ona nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. Ama Zehra'nın kalbinin temizliği onu bir kez daha şaşırttı.

"Gerekirse burayı yuva yapar seninle hayatımızın sonuna dek burada yaşarım. Yeter ki, birlikte kalalım. Benimle kal."

Hande, ne diyeceğini bilmiyordu. Gurur ve minnetle yoğrulmuş koca bir damla gözünden yanağına süzülürken kafasını sallayarak kollarını sımsıkı bir şekilde karısının etrafına sardı.

"Hep öyle kalacağız..."


Arkadaşlar çok yorgunum yazım yanlışlarını kontrol etmeden paylaşıyorum affola. Çok zamanım olmuyor yazacak bu yüzden bölümler arası süre dağınık oluyor kusuruma bakmayın lütfen.

Düşüncelerinizi bekleyeceğimmm🩷 Alalım yorumları😍

SUEDA / gxg / g!pWhere stories live. Discover now