*27*

1.4K 219 48
                                    


Gökyüzü bulutluydu. Sanki muhtemel sonlarına doğru giden her iki kalbin de sızısına ortak olurcasına şiddetli bir şekilde gürlüyordu.

Hande, fırtınanın bastıracağından endişeliydi. Aklı hâlâ Zehra'nın ateşlendiği o gecenin anılarıyla meşguldü. Zehra, hassastı, eğer şiddetli fırtınaya yakalanırlarsa gittiği yerde hasta yatacağından emindi. Bu onun için işkence olurdu. Yanında olamamak, iyileştiğini görememek...

Bu yüzden de atın yularını hızlı kavrayarak çizmelerini hayvanın kaburgalarına hafifçe dokundurdu ve dudağı arasından çıkardığı sesle Pars'ın daha hızlı koşmasını sağladı.

Asla konuşulmayan sözler ve derin bir sessizlik vardı aralarında.

At yavaş yavaş köyün girişine yaklaştıkça Hande köyün ağzındaki karartıyı fark edebiliyordu.

Bekirdi o...

Pars ona doğru koşarken Hande'nin kalbi boğazında atmaya başlıyordu. Sanki tüm soluğu hafifçe aralanan iki dudağının arasından çıkacakmış gibi nefes almaya çalıştığı her seferinde göğsü sıkışıyordu.

Zehra'nın dur demesini, seninle kalmak istiyorum beni geri götür demesini öyle istiyordu ki... Ölüm döşeğindeki bir hastanın doktorunun gözlerine baktığı gibi bakıyordu yeşillerine. Bir umut, küçücük bir pırıltı arıyordu ancak orada acıdan başka bir şey görmüyordu.

Zehra, vicdanlıydı. Sevdiği adama gittiğinin mutluluğunu ona göstermeyecek kadar onurluydu. Fakat yine de onu terk edecekti. Bu değişmeyen bir gerçekti.

"Nereye?" diye sordu Bekir'in yanında durup omuzu üzerinden yüzünü soluna dönerken.

Bekir, öfkeli bakışlarla gözlerini izlemeye devam ederken Hande, Zehra'nın kaburgasının üzerindeki parmaklarının tutuşunu sıkılaştırdığını hissetti. Heyecanlanmaya başlamıştı anlaşılan. Nefesi daralırken, "Akşama kadar beklemem mi gerekiyor Bekir?" diye tısladı.

"Hata yapıyorsun Hande," dedi Bekir ve atının yılarını çekip hayvanı hareket ettirirken, "Yirmi metre ileride kapısı açık bir hane göreceksin. Orada sizi bekliyor Kemal," dedi ve gözleri çoktan dolup boşalmaya başlayan yeşillere kaydı. Kafasını salladı olumsuzca ve atın yularını hızlıca atın omuzlarına çırparak hayvanın koşmasını sağladı.

Bir daha ona dokunabilmek için eline hiçbir fırsat geçmeyecekti. Bu yüzden de adım adım yavaş bir şekilde köyün içinde ilerlediklerinde Zehra yanağını Hande'nin sırtına yaslayarak bileklerinden tuttuğu ellerini gömleğinin ince dokusunun üzerinden kollarına doğru kaydırdı. Her kasın dokunuşunun altında nasıl seğirdiğini hissetti. Kalbi özlem, acı ve aynı zamanda heyecanla çarparken hafif bir şekilde dudağını kürek kemiğinin üzerine bastırdı. Tüy kadar hafif dokunuşunu Hande'nin hissetmeyeceğinden emin olduğu bir şekilde sırtının üzerinde tuttu. Hande onun hayatta tek olmak istediği insandı ancak utancından bunu ona söyleyemiyordu.

Pars açık kalan kapının önünde durduğunda Zehra Hande'nin kollarını daha sıkı tutarak boğazına kadar gelen mide bulantısını yutmaya çalıştı.

Kemal'ı Hande'nin omuzu üzerinden avluda görebiliyordu. Burası onun evi değildi, başka bir yerdi.

"Sana yardım edeyim."

Hande, attan iner inmez kollarını ona doğru uzattı. Zehra, ona dokunabileceği her fırsatı değerlendirdiği gibi bunu da değerlendirerek elleriyle omuzlarına tutunup attan indi ve ona sarılma isteğini güçlükle bastırdı.

"Geç kaldınız."

Kemal'in midesini bulandıran sesini duyabiliyordu. Nefret, öfkeyle bakan yeşillerini anında adamın yüzüne döndü ve Kemal ilk defa onun gözlerinde gördüğü tuhaf bakışlara karşı kaşlarını çattı.

SUEDA / gxg / g!pWhere stories live. Discover now