*28*

1.3K 217 39
                                    

Atın sırtında yeniden Bekir'lerin köyüne geri dönerken ne Hande ne de ki Zehra asla konuşmuyorlardı. Her ikisi de kendi düşüncelerinin içinde kaybolmuş gibilerdi.

Hande, atın yularını elinde kavramış dümdüz bir şekilde yola bakarken Zehra kafasını kürek kemiğine yaslamış, sımsıkı bir şekilde kollarını karnında kelepçelemişti.

Aklında dönen tek şey Hande'nin onu Kemal'in elinden aldığı an yüzünde gördüğü öfkesiydi. O öfkenin altında hissettiği sahiplenme duygusu iliklerine kadar işlemişti.

Bu topraklarda kadın olmak yeterince zordu. Onları doğuran anneleri bile onları sahiplenemezken Hande'nin bu korumacılığı Zehra'nın kalbini eritiyordu. Ona kırgındı evet ancak yine de sevgisinde yanılmadığı için bir o kadar da mutluydu. Hande, onu bırakmamıştı. Bir kez ve bir kez daha...

Hande ise şaşkın ve donuktu. Sanki olanlara bir türlü inanamıyordu. Şu anda Zehra'nın onu sımsıkıya sardığı kolları olmasa köye tek başına döndüğünü düşünecekti ancak Zehra onunlaydı.

Hande ilk defa aitlik duygusu hissettiği birisini bırakmamak için sonuna kadar savaşmıştı. Ve bu savaşın kazancı şu an ona sarılan kolların sahibiydi. Bu durum her ne kadar onu şaşırtsa da içinde yatmış bir fırtına sevinç çığlıkları atmak için an kolluyordu.

Atın dinlenmesi gerekiyordu. Hava da öğlene rağmen daha durgun görünüyordu. Yağmur yağacaktı ancak şimdilik biraz dinlenmeye vakitleri var gibi görünüyordu.

Hande hayvanın yularını kendisine doğru çekip kafasını geriye yatırdığında gökyüzünün renginden fırtınanın akşam bastıracağını hesaplayabiliyordu. Köyün girişindeki uçuk sökük bir harabede dururken atı otlayabileceği bir yere çekip orada sırtından indi.

Sessiz bir şekilde Zehra'yı da atın sırtından yere indirirken onunla konuşamadığı, düşünüp de söyleyemedikleri için kahroluyordu. Sanki yıllardır diline vurulmuş bir kilit vardı ve asla o kilidi çözemiyordu. Ağzını açıp konuşacakken tüm her şeyi mahvedecek hissi bir türlü yakasını bırakmıyordu.

Ona ne söyleyebilirdi ki?

Zehra'ya düşüncesini bile sormadan onu o adamdan çekip almıştı. Tıpkı babası ve o adam gibi o da Zehra'ya ne istediğini sormamıştı.

Bu duyguyla kalbi sıkışırken ilk defa dilinin bağını çözerek, "Özür dilerim," diye fısıldadı. Ellerini Zehra'nın kaburgalarından çekerek bir adım geri çekildi. Zor da olsa ona doğru kalkan yeşillerden bakışlarını kaçırmadan dürüst bir şekilde itiraf etti.

"Bana ne olduğunu bilmiyorum ama tartıştığınızı görünce seni orada bırakmak istemedim. Sana düşünceni sormadan seni tekrar geri aldım. Ben..."

Hande, her ne kadar konuşmak istese de bunu yapmadı. Cümlesinin sonuna doğru kekelemesinin tek nedeni hiç konuşmadan sessizce onu izleyen ve ağlayan gözlerin sahibi genç kadındı.

Zehra, susuyordu. Gözlerinden boşalan yaşlar yanağına doğru süzülürken sessizce içindeki kırgınlığı dışarı akıtıyordu. Hande'ye dargındı. Onu çok sevse de sevgisini bir türlü göremediği ve bundan sürekli şüphe duyduğu için ona her şeyden herkesten daha çok kırgındı. Nasıl Kemal'ı sevdiğini düşünebilirdi? Zehra, onunla olmak istediğini ona apaçık gösterirken, kendini ona sunarken nasıl bir mektupla bir başkasına gitmek isteyeceğini düşünebilirdi?

Bu kadar mı hafif bir kadındı gözünde?

Yoksa sadece mecburiyetten mi onun yanında olduğunu düşünüyordu?

"Eğer istersen seni geri götürebilirim," dedi Hande bir anda afalladığını gösteren apaçık telaşlı sesiyle. Eli ayağı birbirine dolaşmış bir şekilde bir ileri bir geri adımlarken ellerini nereye koyacağını bir türlü kestiremiyordu.

"Ben sadece..."

"Sus artık Hande..."

Zehra, yorgun bir şekilde fısıldayarak Hande'nin aralarına açtığı mesafeyi kapatarak tam önüne doğru yürüyüp karşısına dikildi. Parmaklarını beyazlayacak kadar elindeki bohçasına geçirirken canını yaktığı için canını yakmak, ellerini Hande'nin onuzlarına vurmak istiyordu ancak bunu yapmayarak karşısında durmayı başardı.

"Beni ne olarak görüyorsun?"

Bu soruyu sormak onun için öylesine zordu ki, kelimeleri söylerken boğazı düğüm düğüm oluyordu.

"Gözünde nasıl bir kadınım?"

Hande, böyle bir soru beklemiyordu. Soruyla daha da afalladığında kaşlarını çatarak kafasını hafif yan eğdi.

Hiçbir soru sormadı anlamını çözemediği soru karşısında. Sadece Zehra'nın daha fazla açıklama yapması için sabırsızca bekledi.

"Kendini asla sevmiyorsun biliyor musun? Sırf bunun için de birinin seni gerçek anlamda sevebileceğine inanmıyorsun. Sana göre ben sadece mecbur olduğum için yanında durdum öyle değil mi? O gün ahırlarda sana yaklaşırken bunu sadece başka bir seçimim olmadığı için yaptığımı düşünüyor olmalısın. Bu çok gurur kırıcı Hande."

Ona söylemek istediği çok şey vardı ancak her şeye rağmen bunu onu kırarak yapmak istemiyordu. Hande, büyük bir fırtınada kalmış çelimsiz bir ağacın incecik dalı gibiydi. Rüzgara karşı her zaman direneceğim, hayata tutunacağım derken daha fazla kırılmıştı ve Zehra onu kırıldığından daha da fazla kırmak istemiyordu. Ona zarar vermeden kendi kırgınlıklarını onunla paylaşmak, aralarında hiç konuşulmayan her şeyi konuşmak ve düzensiz iletişimlerini düzeltmek istiyordu. Buna ihtiyaçları vardı yoksa Hande'yle asla mutlu olamayacaklarının bilincindeydi.

Hande, hayata karşı tereddütlerine, korkularına, tüm o incinmişliğine rağmen onun gibi bu topraklarda asla değer görmediği bir kızı iyileştirmeyi başarmıştı. Eskiden olsa Zehra isteğini asla dile getiremez, kırgınlığını paylaşamaz ve birinin karşısında bu denli konuşamazdı ancak Hande kendi korkularının içinde ona cesareti öğretmişti. Yaralarına rağmen onun yaralarını öyle güzel sarmıştı ki, Zehra onun sayesinde özgüveni geç de olsa öğrenebilmişti. Şimdi de ondan aldığı desteği ona verme zamanıydı. Ona gerçek anlamda yardım etmek, görmediklerini ona göstermek istiyordu.

Zehra, onu kazanmayı istiyordu ve bunu da yapacaktı.

Derin bir nefes alıp onu merakla izleyen çekik gözlere baktığında, "Tuhaf," dedi. "Sana ölesiye kırgınım ama bir o kadar da değilim. Öyle bir çelişkideyim ki bunu anlatmaya kalksam hislerimi açıklayacak tek kelime bile bulamam."

Elini uzatıp hiç beklemediği anda Hande'nin ellerini tuttu ve onun şaşkın gözlerini izlerken gurula gülümsedi.

"Bu senin eserin," dedi, güçlükle topladığı cesaretini sonuna kadar kullanırken. "İlk defa sevdiğim insanın karşısına geçip onu geri kazanmak istediğimi utanmadan söyleyebiliyorum."

Kısa bir an için Hande'nin gözlerinden geçen pırıltı keskin bir hançer gibi Zehra'nın kalbini yaraladı. Bir annenin evladının gözüne bakarken hislerini tamamen sezdiği gibi Zehra da onun gözlerine bakarken anne şefkatiyle içindeki duyguyu görebiliyordu.

Onca inamsızlığın içinde aslında güvenmeye ihtiyacı vardı. Yaralarına rağmen iyileşmeye can atıyordu. Hande pes etmeyen bir ruhtu ve Zehra bunu görebiliyordu. Kaderin seçiminden memnundu. Onun için ne Kemal ne başka birini, sırf Hande'yi seçtiği için yaratıcıya şükrediyordu.

"Başka birine ihtiyacım yok," dedi ellerinden birini elinden ayırıp yanağına uzatırken. "Ben Kemal'i değil, bir başkasını değil, sadece seni seviyorum."

Utangaç bir gülümsemeyle gözlerinin içi yaşlarına rağmen parlarken parmaklarının ucunda doğrularak alnını Hande'nin çenesine yaslayarak eliyle yanağını okşadı.

"Ben sevmeyi seninle öğrendim. Nasıl başka birisini sevebilirim ki? Bunu nasıl düşünebilirsin?"

İlk partı paylaştım. Zehrili oku attım hadi bakalım :)

Bölüm nasıldı millet?
Yorumları alayım güzel bir analizden sonra ikinci kısmı da paylaşacağım. Düşüncelerinizi eksik etmeyin 🌸

SUEDA / gxg / g!pWhere stories live. Discover now