*5*

1.9K 214 10
                                    


Fırtına yeniden başlamıştı. Doğuda kış çekilir çile değildi. Hayvanlar, bahçe, ev derken kadınlar tüm gün karınca misali çalışıyorlardı. Üç günde bir ekmek yapılırdı. Köy kadınları hemen hemen her yiyeceklerini kendileri hazırlardı. Çünkü kasaba her ihtiyaçtan dolayı gidilemeyecek kadar uzaktaydı.

Zozan anne yine tandırının başındaydı. Kızları ve gelinleri de yanında oturmuşlardı. Zehra, evin en küçük kızı, gözlemlediği kadarıyla da Hande'nin gözdesi olan Pamuğun saçlarını örüyordu. Bakışları sık sık tandır odasının açık duvarından avluya kayıyordu. Hande üzeri kapalı avluda odun doğruyordu. Parmakları arasındaki ipeksi saçları birbirine dolarken bakışları istemsizce de olsa Hande'nin her hareketinde seğiren omuzlarına, ağzından soğuk havaya karışan buhara ve de ikiye ayrılarak yere düşen odunlara kayıyordu. Evde ondan birkaç yaş küçük erkekler olsa da genelde en ağır işlerde çalışan o oluyordu ve bu durum sormaya çekinse bile Zehra'nın dikkatini çekiyordu.

"Xwişka min kesek pir bi hêz e hûn dizanin?" (Ablam çok güçlü bir insandır, biliyor musun?)

Zehra, duyduğu soru karşısında yutkundu. Tam o esnada Hande sanki izlendiğini fark ederek baltayı odunluğa saplayıp bileğiyle alnını silerken dönüp onların oturduğu üst kata baktı ve Zehra içinden anlamlandıramadığı garip bir heyecanla bakışlarını onu izleyen gözlerden kaçırarak önüne döndü. Neredeyse örgüyü bitirmek üzereydi.

"Ona abla dediğin için sana kızmıyor mu?"

Ellerinin altındaki kız kafasını hayır anlamında sallayarak görünüşe göre hala onları izleyen Hande'ye el sallayıp gülümsedi.

"Hayır kızmıyor. Ablam bize hiç kızmaz o bize kıyamaz ki."

Zehra'nın içi tanımlayamadığı bir şefkatle ısındı. Bakışları yeniden aşağı katta odunları doğrayan kadının sırtına kaydı. Evet, onunla gönülsüz bir şekilde rızası olmadan evlenmişti ancak Hande iyi bir insandı. Bunu görebiliyordu. Üstelik o da en az Zehra'nın kendisi kadar, hatta ondan bile daha fazla yaralıydı.

"Yenge, biliyor misen ablam bize hep bedenlerin degil de ruhların önemli olduğini söyler."

"Öyledir elbet!"

Öyledir dedi bir kez daha ancak bu sefer içinden onaylayarak bakışlarını yeniden avluya kaydırdı. Pamuğun saçlarını örmeyi bitirmişti. Örgülerini beğenen küçük kız yanından kalkıp saçlarını göstermek için annesinin yanına koştuğunda Zehra gelinlerden birinin ona seslendiğini bile fark edemedi. Kaşlarını çatmış, gözlerini kısarak avluda baltayı odunluğa saplamış bir avucunun arasında diğerini ovuşturan kadını izliyordu. Onun için kestiği avucunu başparmağıyla okşarken yüzü acı içinde kasılmıştı ancak bunu umursamadan bıraktığı baltayı yeniden eline aldığında Zehra hışımla ayağa kalkarak onu meraklı gözlerle izleyen kadınların arasından geçip merdivenlere yöneldi.

"Ana, sen haklı çıkacan galiba. Bizim Hande aradığı aşkı bulmuş gibi duruyor."

Zozan anne, gelini Safiye'nin söylediği sözleri ellerini havaya kaldırarak dua ederek yanıtladı.

"Amin kızım amin. Yavrumun yüzü gülsün başka bir şey istemem. Em karê xwe biqedînin. (Hadi işimizi bitirelim)

Hande, avucunun arasında sıktığı baltanın sapını bir kez daha odunun üzerine indirdiğinde seğiren sağ kolunun kaslarının üzerinde zarif bir elin dokunuşunu hissetti. Kafasını sağına döndüğünde yosun yeşili bir çift göz kendi badem gözlerine kilitlendi. En son baktığında Zehra tandır odasında diğer kadınlarla birlikte oturuyordu. Onun ne zaman aşağı indiğini fark ermemişti bile.

Şakağından gözünün kenarıyla kayan ter damlası gözlerini izleyen yeşillerin odağını üzerine çekti. Hande, anında onu iğrendirmemek için gömleğinin koluyla yüzünü kurulayarak, "Kusuruma bakma lütfen" dedi, sesinin en sakin tonuyla, bileğini yüzünden çektiğinde yarım ağızla da olsa gülümsedi. Yeşiller yeniden gözlerini izlemeye dönmüştü.

"Ağır iş insanı yıpratıyor."

"ne hewce ye ku lêborînê bixwaze. (Özür dilemene gerek yok) Senden tiksinmiyorum."

Hande, daha ne olduğunu anlamadan Zehra elini avucunun arasına alarak yarası kanayan avucuna baktı ve işaret parmağını baltanın sapından dolayı açılan yaranın çizgisi boyunca hareket etti.

"Mikrop kapacaksın, gel yaranı temizleyelim."

Elini tekrar avucundan bıraktığında Hande afallayarak önce önden yürüyen kızın peşinden baktı, sonra ise aynı şaşkınlıkla yüzünü odunluğa döndü.

"E bunları kim doğrayacak o zaman."

Zehra, bir an için adımlarını durdurarak dönüp öfkeyle ardında bıraktığı kadına baktı. Kaşları derinden çatıldı.

"Her şeye sen yetişmek zorunda mısın?"

Avlunun kapısı açıldı o esnada ve Hande'nin küçük kardeşi Muzaffer boylarını ayağına çekiştirerek avluya çıktı.

"Oy anam oy bu nasıl bir soğuktur."

Zehra, tam aradığını bulmuşçasına yüzünü sağına dönerek omuzunun yanında duran genç adama baktı.

"Yengem ben ablanın eline bakacağım sende şu odunları doğra bi zahmet. Hem ısınmış da olursun."

Yanındaki çocuk önce gelinin ona buyurmasına şaşırsa da ardından başını hızlıca sallayarak, "Emrin olur yengem" diye gülümsedi ve hızlıca ablasına doğru yürüyerek Hande'nin elindeki baltayı aldı. Hande, sağlam eliyle kardeşinin kafasını okşadı. Olanlara hala şaşkındı. Soru dolu bakışlarla kafasını çevirip hala avlunun kapısında onu bekleyen kıza baktı. Kendi kendine içinden fısıldadı.

Sonum olacaksın değil mi?

Yüzeyde ise sadece başını oynatarak, "Geliyorum" dedi ve avlunun kapısını açıp içeri giren kızın peşinden o da içeri girerek kapıyı kapattı.

Mutfağın taburelerinden birine oturmuştu. Zehra da tam karşısındaki taburedeydi. Eli karısının dizlerinin üzerinde, eteğinin üstündeydi ve Zehra, elindeki ıslak bezle açık avucundaki yarasını temizliyordu. İlk defa teni karısının tenine temas ediyordu ve bu kadar küçük bir temas bile Hande için çok kıymetliydi. Üstelik Zehra onunla ilgileniyordu. Gerçek bir eş gibi yarasıyla ilgileniyor, onun için endişeleniyor, kaşlarını çatıyordu.

"Elini saracağım. Bir süre iş yapma."

Hande, hayranlık dolu gözlerle çarık kaşlarla onu azarlayan kızı izliyordu.

Zehra aniden kafasını kaldırıp gözlerine baktığında Hande, gülümsediğinin farkında bile değildi. Görünen o ki, tebessümü Zehra'ya da bulaşmış olmalıydı. Karısı evlerine geldiği gündem beri ilk defa ona gülümsüyordu. Kendi isteğiyle, içtenlikle. Birine göstermelik davranmadan, yalan dolan olmadan sadece ona gülümsüyordu.

"Bitti bile. Islatmamaya çalış."

"Emrin olur!"

Kısacık iki kelime önce Zehra sonra da Hande'nin yüzündeki gülüşü sildi. Hande, ileri gittiğini düşünüp anında omuzlarını dikleştirdi. Elini Zehra'nın kucağından geri çekerek kendi dizlerinin üzerine koydu.

"Özür dilerim ben..."

"Özür dileme."

Zehra hızlı bir şekilde cevapladı. Her ikisi de böylesine bir gerginliği beklemiyorlardı.

Zehra ayağa kalkıp Hande'nin arkasına geçtiğinde elini kapının koluna uzattı ama onu açmadan tekrar yüzünü geriye dönerek taburede oturan kadına baktı ve elini kadının omuzlarından birinin üzerine koydu.

"Özür dileme sadece kendini daha fazla sev! Bunu hak ediyorsun..."

Başka hiçbir şey söylemedi. Hande'den de bir cevap beklemedi. Hızlıca mutfağı terk ederek ardında taburede bıraktığı kadını kafasında yüzlerce soruyla yalnız bıraktı...

Bu dönemim yoğun geçiyor arkadaşlar. Ha diyince boş zaman yakalayamıyorum. Yine de umarım tadında bir bölüm olmuştur.

SUEDA / gxg / g!pWhere stories live. Discover now