*4*

1.9K 212 25
                                    




Hande tenekede yanan odunun bir köşesinde oturmuş sessizce elindeki rakı kadehini izliyordu. Kesilecek odunlar, kasabadan alınacak erzak derken bütün gün koşturup durmuştu. Ve kasabadayken gözüne bir şeyler takılmıştı, onu huzursuz eden düşünceleri zihninde uyandıran, nefes alırken bile kalbini acıtan bir şey...

Elindeki kadehi tek seferde bitirip yanındaki küçük sürahiden bir yenisini daha doldurdu. Düşüncelerine o kadar dalmıştı ki, bardağına suyunu ilave ederken avluya çıkan taş merdivenlerin üzerinde duran kızın varlığını fark etmedi. Yeni doldurduğu kadehi tenekenin içinden çıkan turuncu ateşin içinde içindeki beyaz sıvıyı sallayacak bir şekilde oynattı. Bugün kasabada genç bir çiftin evlilik telaşına tanık olmuştu. İkilinin tatlı telaşlı hallerine, önünden gülümseyerek geçerken kuyumcuya girmelerine, beraber gözlerinde parlayan aşkla birbirleri için yüzük seçmelerine seyirci kalmak Hande'nin canını yakmıştı. O asla böyle bir şey yaşamayacaktı. Kafasını diz kapağının üzerine yatırdığı sol bileğine doğru dönüp elinde tuttuğu kadehin köşesinde duran yüzük parmağının boşluğuna baktı. İstemsizce parmak eklemlerini beyazlatacak bir güçle elindeki kadehi sıkarak bakışlarını elinden avlunun önündeki açıklığa döndü. Yağmurun ardından yeniden kar yağmaya başlamıştı. Lapa lapa yağan beyaz kar rüzgârda salınarak onun minderlerin üzerine oturduğu taş avlunun zeminine düşüyordu.

Bir iç çekiş yükseldi. Dalgın olsa da avluda yalnız olmadığını anlayarak bakışlarını izlediği beyaz örtüyle kaplı çölden ayırarak sağına döndü. Zehra, bir elinde küçük bir tepsi tutarken bir diğerini karnının üzerine sararak yukarı kaldırdığı omuzlarının arasından ona bakıyordu. Üşüdüğü her halinden belliydi. Hande, kızın orada öylece durduğunu görür görmez ayağa kalkarak yanına gitti. Mesafesini korumaya çalışarak onun için getirdiğini hemen anladığı içinde doğranmış domates ve birkaç parça peynir olan tepsiye baktı.

"Ne zamandır burada duruyorsun?"

Bakışları kızın elinde tuttuğu tepsiden yüzüne kaydığında tenekenin içindeki ateş ve avlunun en uzağında bulunan tandır evinden gelen zayıf ışıkta bile parlayan yeşillerine baktı. Sonra ise bakışları tekrar soğuktan kızaran yanaklarına indi. Tekrar gözlerine kaymadan ikici sorusunu sordu.

"Onlar benim için mi?"

Evet dercesine başını salladı Zehra ve soğuktan kızaran ellerinin arasında tuttuğu küçük tepsiyi Hande'ye doğru uzattı.

"Yanımızdan ayrıldığın zaman mutfaktan sürahiyle çıktığını gördüm. İçeceğini anladım ve..."

"Ve?" diye sordu Hande sabırsızlıkla. Bir anlam yüklemeye çalışmasa da kızın onun için bir şeyler yapmış olduğu çabasından kalbi patlayacak derecede sevinçle dolmuştu. Parlayan badem gözlerini kısarak gülümsedi.

"Senin için atıştırmalık bir şeyler yapmak istedim. Abim hep mezesiz içtiğinde sabahına midesi ağrırdı. Senin de öyle olur diye düşündüm."

Hande, hiçbir şey söylemeden sadece gülümsedi. Göğsü heyecandan hızla inip kalkarken yüzündeki aptal sırıtışa engel olamıyordu. O esnada duygularının yoğunluğuyla boğuşurken Zehra'ya nasıl baktığında habersizdi.

"Wisa li min nenêre." (Bana öyle bakma)

Yüzündeki gülüş yavaş yavaş solduğunda Hande hafif öne eğdiği kafasını doğrultarak mağrur duruşunu geri kazandı. Elindeki tepsiyi hafifçe yukarı kaldırırken bakışlarındaki tüm duygusunu soğuk bir ifadeyle gizleyerek duygusuzca mırıldandı.

"Spas dikim" (teşekkür ederim)

Zehra, başını saygı anlamında hafifçe eğerek merdivenlerden geri indi. Hande ise bir müddet daha giden karısının peşinden bakarak sonrasında kalktığı köşesine geri çekildi.

--

Ayazda saatlerce oturduğundan dolayı üzerindeki hafif sarhoşluk etkisi bile vücuduyla beraber donmuştu. Elindeki son duble rakıyı da kadehi dudaklarına yerleştirdiği gibi kafasına dikerek ayağa kalktı. Hiç istemese bile yere sağlam basan ayakları onu odasına doğru götürdü. Kapının önünde duraksadığı sürede bakışları istemsizce kapının yanındaki perdesi aralık olan cama kayıyordu. Sonunda fazla direnemeden odaya baktı ve Zehra'nın yatakta uyuduğunu fark etti. Onun yatağında, artık yakınına bile yaklaşamadığı...

Eli kapı kolunu çevirdiğinde son bir kere daha derin bir nefes alarak odaya girdi. İyi hissettirmişti. Dışarıdaki soğuktan donan bedeni odanın sıcağına girer girmez ısınarak rahatladı. Kafasını yan dönüp yatakta uyuyan kadına baktı. Sonrasında ise bakışları Zehra'nın onun için hazırladığı yer yatağına kaydı. Yattığı tarafın sağında, yanan sobanın önünde hazırlamıştı yatağını. Üşümemesi için yere üç kat yorgan serip, üzerine örtmesi için de yorgan bırakmıştı. Hande, bu görüntünün karşısında duraksadı. Zehra, her ne kadar onu fazla yakınına bırakmasa da ona karşı tamamen kayıtsız da davranmıyordu. Birkaç saat önce yiyeceğini, sonrasında da nasıl uyuyacağını düşünmüştü. Hande'nin gözlerinin önündeki manzara içindeki tüm kırgınlığını, duygularını körükleyerek derin bir nefes almasını sağladı. Hayatı boyunca annesi dışında kimsenin onu bu denli düşünmesine alışık değildi.

Yavaşça üzerindekilerden kurtulup yatağına doğru yürüdü. Üzerindeki gömleği sırtından sıyırarak çıkararak atletiyle yatağa girdi. Yorgan omuzlarını sarar sarmaz sırtını arkasındaki kadına dönerek sessiz bir şekilde gözlerini kapattı. Zihni hiç susmuyordu, hiç susmayacaktı da ancak gözlerini açık tutarak uyanacağı zaman Zehra'nın yeniden endişeye kapılmasına seyirci kalmak istemiyordu. Bu yüzden de gözlerini kapalı tutarak uyuyormuş gibi bir izlenim bırakıp zihnindeki düşüncelerin arasında kayboldu. Omuzundan yorganı sırtına doğru düşse bile bunu umursamadı ve dakikalar sonra sıcak bir el omuzuna dokunarak üzerinden kayan yorganı tekrar geri çekti ve sırtını iyice kapatarak elini bir süre daha üzerinde tuttu.

Zehra'ydı o. Uyanmış ve yine onunla ilgilenmeye başlamıştı. Üstelik bu sefer göstermeden, uyuduğunu düşünerek yapmıştı bunu.

"Tu ji ya ku min difikirî bêtir birîndar î" (Düşündüğümden daha fazla incinmişsin.)

Hande, onun dilinden bunları duymayı beklemiyordu. Bir an onunla sohbet edebilmek için uyanık olduğunu gösterip göstermemekte kararsız kaldı fakat sonrasında bu davranışıyla Zehra'yı iteceğini düşünerek uyuyor gibi davranmaya devam etti. Sırtını sıvazlayan el bir müddet daha orada durdu. Hande, hissettiği sıcaklıkla düşüncelerinden sıyrılıp uyuyuncaya dek, belki de daha fazla...








Merhaba canlar. Kısa bir bölüm oldu ancak yorgunum, daha fazla yazamadım. Vizelerimin en ağır haftasıydı bu hafta ve hala birkaç dersim var. Sizi daha fazla bekletmek istemediğimden dolayı küçük de olsa bölüm atmak istedim. Umarım beğenmişsinizdir. Düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın :)

SUEDA / gxg / g!pHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin