BÖLÜM 20 -Tek Hece

En başından başla
                                    

Elimdeki yara bandına uzun uzun baktım.

"Ben bu değilim..." diye mırıldandım acımın tadına biraz da onun bakmasını sağlayacak bir ses tonuyla. "Ben bu değilim..."

Kelimler dudaklarından dökülürken zorlandığını hissettim. Buz mavisi gözlerinin dolduğunu bile düşünmüştüm.

"Sen tam olarak busun Efsun." Ben tam olarak buyum... Ben tam olarak buyum... Ben tam olarak buyum...

Kendime kabullendirmek için içimden sürekli tekrar ettim. Ama kalbim daha da hızlandı ve yaramı Fetih'e göstermem için beni zorlamaya devam etti.

Yutkundum. Ben tam olarak buydum. Değişmiştim. Eski Efsun olsaydım Fetih bana bu sözleri söyleyemezdi.

Ben tam olarak Fetih'in anlattığı o kişiydim. Ben tam olarak saçları kumral değil siyah, gözleri yeşil değil mavi olan bu kızdım...

"Fetih ben üzgünüm. Günümüzün böyle geçmesini istemezdim." dedim sesimin titremesine engel olup ona doğru güçlü adımlar atarken. Yanından geçip giderken yüzüne bakmadım, bakamadım. "Evet, haklısın. Ben tam olarak buyum."

Başka bir şey demesine izin vermeden mutfaktan gelen seslere doğru ilerledim. İstemeden kapalı kapının ardından dinlemeye başladığımda Fetih yatak odasına geçmişti. Fazlasıyla merak etmeme rağmen Fetih'in odasına hiç girmemiştim ama şu an konumuz bu değildi.

Fısıldayarak konuşanların seslerini duymaya çalıştım.

"9 Mayıs mı?" diye sordu. Muhtemelen Hande Hanım'dı. "Ama Melis o gün-"

"Biliyorum. Efsun'un doğum günü. Fetih özellikle bu tarihi istemiş olmalı. Efsun'u Fetih'in kurtarmış olmasına rağmen kızın hiç onu aramaması çok tuhaf. Resmen şerefsizlik bu! Sırf Efsun denen salak yüzünden kendini bu kadar erken bir tarihte öldürmeye kalkacak. Sadece altı günümüz var. İnanabiliyor musun? Altı gün Hande abla, altı gün! Üstelik sıçtığımın Efsun'u yüzünden o ölmeden önce senin ona gidip 'EVET.' demen gerekiyor. Ama Fetih oldukça kararlı."

Bahsettiği ve saydırdığı Efsun'un ben olduğumu bilmiyordu anlaşılan.

Hande Hanım boğazını temizledi. "Melis öyle deme istersen. Bu olayın haberlere çıkmaması için elimizden geleni yaptık. Kaza gününde hastaneye ulaştığımızda bizden önce bir kadının gelip manyak gibi davrandığını söylediklerini hatırlamıyor musun? Kız öldüğünü sanmış." Manyak mı Hande Hanım! Ayıp ya çüş!

Melis o Efsun'a sinir olmuş öfkeli sesini duydum. Bağırarak fısıldamıştı resmen. "Madem öldüğünü düşünmüş neden gerçekten ölüp ölmediğine bakmamış?"

Daha fazla dayanamayıp içeri daldım. Hande Hanım bilgisayarın karşısında sandalyede oturuyordu. Melis'se Hande Hanım'ı dövecekmiş gibi tek elini sertçe masaya koymuş, karşıdan masanın üzerine uzanmıştı. Kızıl saçlarını sıkı bir at kuyruğu yapmıştı. Dürüst olmak gerekirse biraz korkutucu görünüyordu.

İkisi de şaşkınca bana bakarken "Çünkü..." dedim Melis'in sorusunu yanıtlamak için. "Her şeyi ardında bırakabileceğine inanmış. Ama içinde yaşatamadığı Fetih'i her aynaya baktığında görmek için kendini değiştirmiş." Mutfak kapısını ardımdan kapattım. Lenslerimi dikkatlice çıkarıp masaya bıraktım. "Acısını bir yara bandıyla gizlemek istemiş." Yara bandının ucunu kaldırıp izi Melis'e gösterdim. "Ve istemiş ki..." Telefonumdan açtığım o mutlu ikiliyi gösterdim. "Tekrar mutlu olmak için ondan geriye kalan izler gitsin. Ama o var ya, onda öyle bir iz bırakmış ki ne yaparsa yapsın kurtulamamış buz mavisi gözlerinin etkisinden." Telefonumu ceketimin cebine geri attım ve lenslerimi Melis dili tutulmuş beni izlerken taktım. "Ve karşında duran sıçtığımın Efsun'u kendine iş ararken Fetih'le tekrardan tanışmış. Ama istemeden bambaşka biri olarak tanışmış onunla. Hayat bu ya! Her şey bir saniyede değişebilir... Bir şeyler olur, birinin kalbi kırılır, diğeri acısını bastırmak için kahkahalar atar, öbürü acımasızca kırıklarının üzerine basar. Her şey sadece ama sadece bir saniyede değişebilir."

Kelebekler Yaşamaya Cesaret EdemezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin