BÖLÜM 11 - Rengârenk Kelebek

101 55 54
                                    

Efsun'un maviş maviş bakan gözleri -lens de olsa- çok güzel. Anlayacağınız görseldeki Efsun.

O bir kelebek kadar zarif ve yaşamaktan korkan bir güzel. Fetih ise bir günlük ömrünü cesurca yaşaması için onu ikna etmeye çalışan Kelebek Tutkunu!

💙💙💙

Mavi... Mavi... Mavi...

Dakikalarca zihnimde yankılanan sözcük... Mavi...

"Keşke..." dedim onunki gibi sesim titrerken. "Keşke gözlerim yeşil olsaydı." Gözlerimin dolduğunu gördüğünde muhtemelen her şeyi yanlış anlayarak şu anki durumum için çok gereksiz bir şey söyledi.

"Ama mavi sana yakışıyor. Dedim ya yeşil olsa daha güzel olurdu. Ama... Böyle de güzelsin." Güzelsin mi demişti! "Yani... Mavi güzel. Güzel renk. Maviyi kim sevmez ki. Mavi herkese yakışır."

Başımı salladım. "Aynen, mavi herkese yakışır." Kucağımdaki yastığı kenara koyup üzerimdeki yeşil elbiseye baktım. Bugün yeşil renk giymiş olmam hayatın bana arkasını dönüp gülmesiydi!

Ceketimin cebindeki telefonumun alarmı çaldı. Fetih'in ilaçlarını vermem gerekiyordu. İlaçlarının saatlerini kaçırmaması gerektiği için alarm kurmuştum. Alarm kursam da Fetih bir haftadır bana alarmı yanlış kurmuşsun, ilaçlarımı vermiştin falan diyerek beni şaşırtmaya çalışsa da o ilaçları alıyordu.

Alarmı kapatıp ayağa kalktım. Bir şey söylemesini bekledim ama konuşmadı.

"Ne yani? İtiraz etmeyecek misin? İlaçlarını sana önceden vermemiş miydim? İlaçlarının saatini ben yanlış hatırlamıyor muyum?" Başını iki yana sallayabilseydi şu anda şiddetle sallayacağın emindim. Ama sadece gözlerini devirdi.

"Altay'ı duydun. Sadece birkaç..." Susup o devamı bir türlü gelmeyen cümleyi tamamlamadı. "Hayatımda bazı değişiklikler yapmanın iyi olacağını düşündüm bu yüzden."

Omuz silktim. Altay'la arasında her ne olduysa muhtemelen beni ilgilendirmiyordu. Zaten bacağımın kırılma olasılığını düşündükçe de ne olduğuyla ilgili onu sorguya çekmek istemiyordum.

Mutfağa gidip hap tabletini aldım. İki kez telefonuma aldığım notlardan doğru ilaç olup olmadığını kontrol ettikten sonra hapı alıp suyla doldurduğum bardakla geri Fetih'in yanına geçtim.

İlacı ona verirsem beni tekerlekli sandalyeyle ezeceğine dair bir tehdit savurmadı. Altay her ne dediyse veya bakışlarıyla her ne anlattıysa Fetih bayağı değişmişti. Ama iyi yönde... Her değişim bana olduğu gibi kötü olmak zorunda değildi.

"Sen iyi değilsin Kelebek Tutkunu." İlacı ona içirip bardağı kenardaki beyaz sehpanın üstüne koydum. Klasik müzik evin içinde çalmaya devam ediyordu. Notaların ruhuma çarptığını hissediyordum. Her çarpan nota ruhumu yere daha çok yapıştırıyordu. Ve gölgem... Gölgem ayağa kalkmak için çabalasa da asla ayakları yere basmayacaktı. O böyle kalmak zorundaydı. Gölgeler yerde sürünmek için vardı. Aydınlığın ardındaki karanlığı görmemiz, ölümün bir adım yakınımızda olduğunu anlamamız için yanımızdaydı. Gölgeler bir kere düşersen tekrar ayağa kalkamayacağını göstermek için sen nereye gidersen git peşinden gelirdi.

Çerçevelere doğru yürüdüm. Elime nadir bulunan siyah kelebeklerden birinin fotoğrafını aldım.

"Bunu çekme fırsatını yakaladığın için çok şanslısın." Tek kaşını kaldırdığında şanslı olmadığını düşündüğünü anladım. Eh, haklıydı. Şanslı olsa bu halde olmazdı.

Kelebekler Yaşamaya Cesaret Edemezحيث تعيش القصص. اكتشف الآن