BÖLÜM 11 - Rengârenk Kelebek

Start from the beginning
                                    

Mavi bir kelebeğin fotoğrafına uzandım. "Başka hayallerin var mı? Bunun gibi..."

Acı tebessümünü gördüğümde "Hayallerim vardı. Ama artık yok." diyeceğini hiç düşünmemiştim...

"Nasıl yok? Herkesin hayalleri var. Özellikle de senin hayallerin vardı." Bana tekrar tek kaşını kaldırdı. İşte o an ne dediğimi yeni fark ettim. Onun hayalleri vardı.

"Hayallerin neydi o zaman?" Şirketin başına geçtiği için hayallerinden vazgeçmesi gerektiğinde intihardan bahseden bir adam şimdi bana hayalleri olmadığını söyleyemezdi. Hem o Fetih Güçlü'ydü. Hayallerini yaşatmadan yaşayamazdı.

İç geçirdi. "Dünyayı dolaşmak istiyordum aslında. Masa başı işiler bana göre değildi." Bakışlarını elimdeki mavi kelebeğin fotoğrafına sabitlemişti. "İnsanların görüp de mutlu olmadığı şeyleri değil, insanların başını kaldırıp gökyüzüne bakmaya üşendiği gibi kendini mutlu etmek için uğraşmadığı bu dünyada göremediği şeylerin fotoğraflarını çekerdim." Buz mavisi gözleri hayallerinin ateşiyle bir yandan yanıyor diğer yandan imkânsızlığın getirdiği üzüntüyle donuyordu. "Ama en büyük hayalimi on altı ay önce kaybettim... O hayal hayalini kuramayacağım kadar güzeldi. Şimdiyse hayalini yaşatamayacağım kadar uzağımda bir hayal. Kırıkları onun yanında kalmış bir hayal."

Mavi kelebeği yerine bırakıp rengârenk kelebeğe uzandım. "En büyük hayalin neydi peki?"

Bakışlarını rengârenk kelebeğe dikmişti bu sefer. Sorumu cevaplamak yerine bana soru sordu.

"Senin hayallerin neler?" Şaka mı yapıyordu?

"Hayallerim mi?" Bir kahkaha attım. "Hayaller ha, öyle mi? Bana çok uzak kelime. Sanırım hayallerime çizdiğim sınırlar fazla kısa geldi. Elini kaldırıp şu sınırlarda diyebileceğin türden hayallerim var benim. Kardeşimin üniversiteden mezun olup kendine iş bulabilmesi. Peşine takıldığı salaktan ayrılması. Annemin bir daha ben yokken bayılmaması veya hasta olmaması. Babamın yıllar önce o kişinin avukatlığını yapmamış olması. Hayaller... Hayalin ne demek olduğunu bile bilmiyorum? Kendi kendime çizdiğim sınırlarımı aşamıyorum. Bu sınırları belki daha aşağılara çizseydim aşması daha kolay olurdu. Bu sınırları belki de daha yukarılara çizseydim aşmama gerek kalmazdı. Ve ben bu sınırları çizmek gibi bir hata yapmasaydım belki de şu an para için kuduran bir annem ve her gün gözyaşı akıtarak harcadığım zamanlarım olmazdı."

"Yani... Birimizin kendine çizdiği sınırlardan daha büyük hayalleri yok, diğerimizin de bir zamanlar sınırsız hayalleri olsa da kendine çizilen sınırları aşamadığı, aşmayı bile deneyemediği bir hayatı var."

Hüzünle başımı salladım. Fetih elimdeki rengârenk kelebeğe bakmaya devam ediyordu. Muhtemelen hayallerimiz konusunu değiştirmek için elimdeki fotoğrafı yorumlamayı tercih etti.

"O rengârenk kelebek siyah kelebekler gibi başka hiçbir yerde bulamayacağın türdendir Efsun. Bu kelebekler çok yalancılardır ama. Siyah kelebekler gibi dürüst olamazlar. Renklerinin ardında ne sakladıklarını bilemezsin. Belki güzel belki kanını donduracak türden bir şeyler var onlarda. Rengârenk kelebekler renklerin arasına acılarını katarak acılarını harika bir şeymiş gibi gösterebilirler. Onlar yaşamaktan çok oldukları yerde yarını beklemeyi tercih ederler. Yarına âşıktırlar. Yaşayamayacaklarını bilseler de yarını yani ölümü gözlerler. Onlar rengârenk acılardır Efsun. Gökkuşağının bulutların gözyaşlarından oluştuğunu biliyorsun değil mi? Rengârenk kelebekler de acılarla oluşmuşlardır..."

Dizlerimdeki yara bantlarından elimdeki yara bandına kaydı gözleri. Anlamış mıydı?

"O yara bantlarının ardında saklananlar belki güzel belki kötü bir şeyler, bilemiyorum ama senin çok kötü bir yalancı olduğunu biliyorum Efsun. Sen aslında siyah kelebeklerden değilsin. Rengârenk Kelebeğin ta kendisisin. Acılarını renklerin arasına saklamaya çalışıyorsun. Yalanların ve sakladıkların hayatına yön veren şeylerdir Efsun. Daha fazla kaçarsan en sonunda bir yerde düşersin ve geri tekrar ayağa kalkabilsen de kendi gerçeklerinden daha acımasız birçok gerçekle karşılaşabilirsin. Rengârenk Kelebek için ne kadar siyahsa dışının da o kadar renkli olduğunu gösterir. Sen de busun işte. Rengârenk bir kelebek... Rengârenk Kelebek..."

Derin bir nefes verdim. Sadece benzetme yapıyordu. Meğer bir haftadır benimle konuşmazken benim davranışlarımı gözlemliyormuş. Yaramı ama acımı gizlemek için attığım kahkahaları görmüştü. Yara bantlarıyla bile saklamayı beceremediğim gerçeklerime ortak olmuştu. Ama bilmediği o kadar çok şey vardı ki...

Çerçeveyi rafa koyup ona döndüm. Yara bantlarına değil gözlerime bakması için biraz bekledim. Buz mavisi gözleri karanlığın içinden gelen bir ışık gibi parlamaya başlamıştı.

"Herkesin sakladığı gerçekler vardır Fetih." Gerildiğini hissettim. Sanırım o da bir şeyler saklıyordu. "Bunlar güzel şeyler de olabilir kötü şeyler de. O zaman herkes rengârenk kelebeklerden. Herkes acılarını saklıyor. Kimisi bir yara bandıyla, kimisi gözyaşlarıyla, kimisi gülüşüyle ve bazıları da renkleriyle... Herkes rengârenk bir kelebekse o zaman benim de rengârenk olmam seni ilgilendirmemeli."

Aramızda bir soğukluğun oluştuğunu gördüm. Sanki onun benim yardımıma ihtiyacı varken ben onu göre göre camdan duvarın ardına kaçmıştım yine.

"Evet, benim hakkımdaki şeyler seni ilgilendirmemeli."

Çerçevedeki rengârenk kelebeğe bir bakış atıp "İkimiz de birbirimiz hakkındaki şeylerle ilgilenmemeliyiz." dedim. Ortamı yumuşatan tek şey klasik müzikti ama o da çalmayı kesmişti. Fetih'e bakmamaya çalışarak CD'yi alıp yerine koydum.

Renkler insanları mutlu etmeliydi ama bizim aramıza acılardan oluşan rengârenk bir duvar girmişti ve ben o rengârenk duvara baktıkça ruhumun çığlıklarını duyuyordum.

Tam her şey düzeldi derken yine benden nefret ediyordu. Rengârenk kelebeğin suçuydu. Yani... Bu benim suçum muydu? Rengârenk Kelebek bendim sonuçta...

Kapının zilinin çaldığını duyduğumda onu yine arkamda bırakıp kapıya koştum. Hande Hanım evdeydi. Saat öğlen olmalıydı. Altay'ın akşam geleceğini sanıyordum.

Kapı deliğinden bakma zahmetine girmeden direkt kapıyı açtım. Ve karşımda onu buldum. Kapıyı telaşla adamın suratına kapattım. Sırtımı kapıya yasladığımda Hande Hanım'ın merdivenlerden tüm zarafetiyle inmekte olduğunu gördüm. Kapının önünde duran beni fark ettiğinde kusursuz biçimdeki kaşları yukarı havalandı.

Sert ve ısrarcı yumruklar geri açmam için evi sarsarcasına kapıya vurmaya başladığında iç sesim avaz avaz bağırıyordu.

"Ah, işte şimdi bittik Rengârenk Kelebek!"

💙💙💙

Efsun kimleri gördü acaba? Tahminler!

Kelebekler Yaşamaya Cesaret EdemezWhere stories live. Discover now