BÖLÜM 6 - Siyah Beyaz

Comenzar desde el principio
                                    

"Ne oldu sana?" diye sordu telaşla. Bir doktorda göremeyeceğiniz kadar çok paniklemişti. Dizlerime bakıp yanımdan ayrıldı ve elinde sargı bezleriyle geri geldi. Yaşlı gözlerimi elindeki sargı bezlerine diktim. İrkilerek ayağa kalkamadan oturduğum yerden geri geri gittim.

Altay bana doğru her adım atışından daha da geri gidiyordum. En sonunda "Derdin ne senin? İş görüşmesine gidiyorsun ama iki saat sonra seni yolun kenarında dizlerin paramparça halde buluyorum. Yardım etmeye çalışıyorum, izin vermiyorsun."

"Çünkü yaralarımın sarılmasını istemiyorum." diyerek onu şaşırtan bir cevap verdim. Elindeki sargı bezlerini bırakmadan bana yardım etmesine izin vermeyeceğimi anlamış olacak ki söylenerek elindekileri arabaya bıraktı. Ayağa zar zor kalkarken önümdeki rengârenk kelebek yolun karşısındaki ağaçlık tarafa uçtu.

İç çekerek sendeleye sendeleye Altay'ın benim için açık tuttuğu kapıya doğru ilerledim. Arabaya binerken kendimi dikiz aynasında gördüm. Halim berbattı. Tokam açılmış, saçlarım birbirine karışmıştı. Ne kadar çok ağladığım kızaran gözlerimden, mosmor olmuş gözaltlarımdan anlaşılıyordu. Fetih öldüğünde bu kadar ağlamamıştım. Gözyaşlarımı içime atmıştım. Şimdiyse onu görünce sevinmem gerekirken ben yıkılmıştım.

Bunu kendime yapan ben miydim, hayat mı, Fetih mi? Belki de hepsi... Ya da hiçbiri...

Altay soru sormadan şoför koltuğuna geçip arabayı ters tarafa doğru sürmeye başladı. Konuşmadım. Bazen Altay nefes aldığımdan şüphelendiği için başını yoldan bana çeviriyordu. Gözlerimi neredeyse hiç kırpmıyordum. Bakışlarımı yolda bir noktaya sabitlemiştim.

Hayalini kurduğum buz mavisi gözler aklımdan çıkmıyordu. Onun öldüğünü sanmamdan on dört ay sonra o gözleri tekrar göreceğimi nereden bilebilirdim ki...

Altay bir binanın önünde durdu. Nefes ve Enes'in oturduğu binaydı bu bina. Hem iş arkadaşı, hem karşılıklı komşulardı. Şanslıydılar.

Altay arabadan inmeme yardım etmeye çalıştı ama onu iterek kendim binaya girdim. Hayatım boyunca bana kimse yardım etmemişti. Annem hastanede kalırken annemin yanında olmak için izin vermemelerine rağmen gizlice yatağın altına saklanıp orada sabahladığım zaman kimse yanımda yoktu. Babam bir daha konuşamayacağı için işaret dilini çözmeye çalışırken kimse yoktu yanımda. Anneannemi bembeyaz tenini gördüğümde tek başınaydım ben.

İki gündür tanıdığım bir adamın bana daha fazla yardım etmesini istemiyordum. Çünkü içinde bulunduğum kafeste Fetih'in olduğunu bilsem de ben hâlâ yalnızdım. Yalnız olmalıydım.

Onu beklemeden asansörle değil her zaman yaptığım gibi merdivenle ikinci kata çıktım. Nefes'e mi Enes'e mi gitsem diye kararsız kalsam da sonunda Enes'i tercih ettim. Enes beni sorguya çekmezdi. En kötü elimi çakmakla yakardı.

Kapıyı tıklattım. Bu saatte mesaisinin bitmiş olması gerekiyordu. Yumruğumu kapıya geçirirken Enes sonunda kapıyı açtı. Dizlerimdeki kanları gördüğünde halimi olağan karşıladı ama bakışlarımda bir şeyi fark etmiş olacak ki Altay'ın peşimden geldiğini bilmeden beni içeri alıp kapıyı kapattı. Zavallı Altay benim durumum yüzünden merakla kapının önünde bekliyordu muhtemelen.

"Ne oldu?" diye sordu beni salondaki koltuklardan birine oturturken. Altay gibi dizlerimdeki yaraları sarma zahmetine girmemişti. Aylar önce net bir şekilde yardım etmesini istemediğimi söylemiştim. Ve şu anda da ne oldu sorusunu dizlerime bakarak değil gözlerime bakarak sormuştu.

"Enes..." diye fısıldadım. Yaşadığım şoku düşündükçe onun tepkisinin ne olacağını tahmin edemiyordum. Bana inanmayacaktı. Evet, o Fetih'in yaşıyor olabileceğini iddia ederken ben onun umutlarını öyle bir yıkmıştım ki şimdi söylediğimde alay ettiğimi sanacaktı.

Kelebekler Yaşamaya Cesaret EdemezDonde viven las historias. Descúbrelo ahora