BÖLÜM 4 - Mucize

Start from the beginning
                                    

     İçimden her gün yaptığım gibi tekrar ettim. “Senin hâlâ yaşıyor olman bir mucize Efsun.”

     Hayatım baştan sona değişmişti. On dört ay geçmişti. O öleli tam on dört ay geçmişti. Ve benim hayatım hâlâ darmadağın bir halde devam ediyordu. Unutmak istiyordum ama annem her gün beni evden ‘düşmemeye çalış’ diye uğurladığı için yere çakılıp kaldığım ve üstüme kanların sıçradığı o günü unutamıyordum. Kanlı bir kâğıt parçasına tutunarak uyuduğum günlerin sayısı tam on dört aya eşitti.

     Hayatıma uyum sağlamaya çalışırken fark etmeden aynaya baktığımda kendimi değil Fetih Güçlü’yü görebileceğim kadar değişmiştim. Saçım onun saçları kadar siyahtı artık. Kuaförde çalıştığım o gün saçımı boyatmıştım. Annem biraz kızsa da bir süre sonra Livya’nın olayını öğrendiğinde üzerime titremeye başlamıştı.

     Yeşil gözlerim bir anlam ifade etmediği için kendime anneme çaktırmadan mavi lens almıştım. Onunki gibi buz mavisi değildi bu renk, daha çok parlak maviydi. Annem gözlerimdeki lensleri fark etmemiş, gözlerimin renginin değiştiğini düşünmüş ve hatta sevinmişti.

     Artık o kumral saçlı yeşil gözlü neşeli kız yoktu. Evden dışarı her adım atışında derin bir nefes alarak buzdan kalbindeki yükü daha da artıran siyah saçlı mavi gözlü kız vardı. Her hafta en az bir kere insanların ne düşüneceğini önemsemeden kendini yere atarak dizlerinin parçalanmasına neden olan o kız vardı. Her yağmur yağdığında korkarak camdan dışarıyı izleyen ve asla Fetih’in ölümünü unutamayan o kız vardı. Babasıyla bu konuyu konuşmamak için iletişimini tamimiyle kesmiş bir kız vardı. Nefes ve Enes dışında kimseyle doğru düzgün iki kelime etmeyen ben vardım. Efsun Seven. Buzdan kalbime hapsolmuş o yeşil gözlü kız buzlar eriyene kadar dışarı çıkamayacaktı. Ama dışarı çıktığındaysa yaşayamayacaktı çünkü onun artık bir kalbi kalmayacaktı…

     “Neden senin suçunu üstlendim, öyle mi?” dedim sesimi yükseltmemeye çalışarak. “Senin bir geleceğin olabilir Nefes. Benimse hayallerim artık sadece birkaç kırık parçadan ibaret.”

     Nefes’in öfkeli bakışları aniden hüzne boğuldu.

     Enes “Senin yardıma ihtiyacın olduğunu hepimiz biliyoruz.” dedi. Parçalanmış dizlerimdeki yara bantlarına bakıyordu. Sırf yara bandı takabilmek için kendimi yere attığımı söylemiştim.

     “Enes benim yardıma ihtiyacım yok. Yıkılmadım ayaktayım. Her gün seninle bu konuşmayı yapmak istemiyorum. Sizi bu duruma ben soktum. Şimdi de işsiz kalmanıza izin vereceğimi mi sanıyorsunuz?”

     “Evet.” dedi hemen Enes. “Sanmasak da en azından kovulmaya çok meraklıymışsın gibi kendini ortaya atmana gerek yok kahraman.” Kahraman? Fetih Güçlü’yle yaşadığım anılar aklıma hücum etti. Beni o kurtarmıştı. Bir mucizeyle hayatta kalmıştım.

     “Bir daha bana kahraman dersen elini çakmakla yakacağım Enes.” diye onu tehdit ettim. Saç ve göz rengimi değiştirmiş olabilirdim. İçimde buz tutan bir kalp taşıdığım için mutluluk gibi güzel duygularımı da dondurmuş olabilirdim. Ama elimdeki o yara izini değiştiremezdim. Çakmakla yakıldığım için!

    Arkamı dönüp çıkışa doğru ilerlerken Enes koşturarak kapının önünde bana yetişti. “Bir dakika, sen bana bir şey mi ima ediyorsun? Çünkü ben senin elini yakmadım. Bunu kaç kez söylemem gerekiyor? Elini neden çakmakla yakayım, geri zekâlı falan değilim.”

     Kaşlarım yukarı kalktı. “Değil misin?” Bundan şüphe ediyordum.

     Nefes yanımıza gelip Enes’e ters ters “Geri zekâlı değildin ama kafan güzeldi. Hatırlamıyorsun salak.” dedi. Enes elindeki yeşil önlüğü Nefes’e fırlattı. Nefes küfrederken Demir Bey tezgâhın arkasından çıktı. Demir Bey’in Nefes ve Enes’i de kovmasını istemediğim için konuyu değiştirmeye çalıştım. Yoksa birbirlerine saldıracaklardı. Aslında Nefes ve Enes’in tavırlarını düşünürsek gayet sıradan bir gündü.

Kelebekler Yaşamaya Cesaret EdemezWhere stories live. Discover now