BÖLÜM 1 - Yara Bantları

Start from the beginning
                                    

Çünkü... Fetih Güçlü... Ölmüştü...

"Hayır, hayır, hayır..." Çılgınca bağırırken Nefes ve Enes yanıma koşmuştu. Gelen iki ambulanstan birine beni bindirdiklerinde sadece onun değil ikimizin de öldüğüne emindim.

Ambulansta omzumu oturttular. Acı içinde çığlık attım. Elime geçen her fırsatta canım acıdığı için bağırdım. Çünkü omzum çıktığı için canımın acıdığını kanıtlayabilirdim.

Ama ruhum acıdığı için canımın yandığını kanıtlayamazdım. Ruhum acıdığı için çığlık atamazdım, sırf bu nedenden çığlık atarsam insanlara gösteremediğim bu acı yüzünden anlaşılamazdım. Kimse benim şu anda hissettiklerimi, acımı anlayamazdı.

Canımın acıdığını söyleyerek ağladım. Gözyaşlarımı döktüm. Burnumdaki kırıkları inceleyen görevliye aldırmadan ağladım. Ve en sonunda akıtacak gözyaşı bulamadığımdan ruhumun ağlamasına izin verdim. Ruhumun ağladığını görmeyen insanlar acımın hafiflediğini sandılar. Ama acım her geçen salise daha da arttı.

Ambulans hastanenin önünde durduğunda kendimi dışarı attım. Enes ve Nefes peşimden geliyorlardı. Ambulansta muayenemi tamamlamış olmalıydılar çünkü kimse çekip gitmeme bir şey demedi.

Diğer ambulans bizden önce gelmişti. Fetih'i içeri götürmüş olmalıydılar.

Ruhum yağmur altında delice ağlıyordu. Gözyaşları yağmura karıştığı için bana bile canının yandığını kanıtlayamıyordu. Ama ben biliyordum. Gözyaşları yağmura karışsa da biliyorum ağlıyordu çünkü canı çok yanıyordu.

Yağmurlar ateşe verdiğim dünyamı asla söndüremeyecekti. Hayatın ağır yükü altında ezildiğimden asla acısız ayakta kalamayacaktım. Keşke düşseydim de düştüğüm için canımın acıdığını söyleyebilseydim. Ayakta olup da canımın acıması daha çok yakıyordu içimi. Keşke parçalanmış dizlerimdeki kanları görenler ruhumdan akan kanı da görseydiler de canımın çok acıdığını anlayabilseydiler.

Hastaneye otomatik kapıdan girdim. Enes'in kapının arasında sıkıştığını gördüm. Nefes'se bana yetişmeye çalışırken otomatik kapının camına burnunu geçirmişti. Nefes'le Enes'in birbirine bağırdıklarını duyduğumda gülümseyerek hayatın benim tarafımda olduğunu düşündüm. Evet, hayat benim tarafımdaydı. Hayat ağır yüküyle beni ezebilmek için benim tarafımdaydı.

Muhtemelen Nefes ve Enes ameliyathaneye 'izin alarak' girmeme engel olurlardı. Ama bu saatten sonra kimse bana engel olamazdı. Resepsiyona koşup ameliyathanenin yerini sordum. Kadın daha yolun yarısını tarif etmişti ama ben koşarak ameliyathaneye gitmiştim bile.

Hastanenin o tuhaf kokusunu solumamaya çalışarak adımlarımın bana yetişmesini sağladım. Korkuyla ameliyathane yazan kapının önünde durdum.

"O iyi mi?" dedim ameliyathanenin önünde duran doktoru gördüğümde. "Fetih Güçlü, iyi mi?" Sol Tarafımdaki acının anlamsızlığına anlamlı gelen o iyi mi?

Doktorun bakışlarından milyonlarca şey çıkarabilirdim. Acıma, üzüntü, pişmanlık... Ama o bakışların arasında yaşadığına dair bir umut... Bir umut yoktu.

"Hayır!" dedim gözlerim dolarken. "İnanmıyorum."

Doktor "Hanımefendi lütfen sakin olun." diyerek beni kolumdan tuttu. Yavaşça koltuklara doğru ilerlerken bir anda kolumu kendime çektim.

O ölmüştü ve ben burada oturup doktorun saçmalıklarını mı dinleyecektim!

Hiçbir şey demeden arkamı döndüm ve hâlâ kapının önünde tartışan Nefes ve Enes'in yanına geldim. Yanlarına gelince ikisi de aniden susup bakışlarını bana çevirdi.

Kelebekler Yaşamaya Cesaret EdemezWhere stories live. Discover now