İleri gittiğimi düşündüm bir anlık. Onun çaresiz olduğunu bilerek ona ağır konuştum. Belki de benden istediği zamanı ona vermem gerekiyordu. Belki de bizim gerçekten zamana ihtiyacımız vardı.

Pişmanlığım ve gururum savaştı bu kez de; ama yine de kalbim galip geldi. Her ne olursa olsun onu sevdiğimi unutamazdım. Her ne olursa olsun yanında olmam lazımdı. Evet, ona sırtımı dönüp de bu savaşta tek başına bırakamazdım onu.

"O seni bıraktı!" Diye bağırdı zihnim. "Sana sevdiğini söylese de savaşabilirdiniz, aklını başına topla!"

"Dinleme onu!" Dedi kalbim. "O seni seviyor, gözleri bile bunu haykırıyorken ona nasıl beni sevmiyorsun diyebilirsin? Sen bu değilsin, Leyla. Sen akıllı kadınsın, sen zaten sevgisizliğe alışan kadınsın. Bizi seven tek kişi kaldı, onu da kaybetmeyelim. Bizim için savaşan adamı bırakma..."

Ben kalbim ve aklım arasında bir seçim yapamadan Karam'ın koluma dokunması ile irkildim. "N'oldu?" Dedim korkuyla.

Gözleri yüzümde dolaştı. Asıl korkan taraf o'ydu. "İyi misin? Bir şey mi oldu?"

Gözlerine baktım. Kalbimin sesini dinledim ve onun gözüyle baktım. Gözlerinde bir sevgi vardı ve bununla beraber korku da vardı. Çaresizdi ve ona çare olmama izin vermiyordu.

Dudaklarımı araladım. "Karam,"

Ben sözümü tamamlamadan bir adamın, "geçebilirsiniz efendim." Demesi ile sustum.

Karam gözlerini gözlerimden ayırmadı. Umutla bana bakarken o adamı önemsemedi. "Söyle," başını salladı. "Söyle nar çiçeği."

Gözlerinde parlayan umut ışığı kalbimi ısıtıyordu. Her hikayede cesur kadın ve korkak erkek olurdu, bizim hikayemizde ikimiz de korkaktık aslında. Biz aslında gerçekten de bu lanetli kadere mahkum olan maveralardık.

Başımı iki yana salladım, gözlerinden çektim gözümü. "Yok bir şey," ondan uzaklaştım ve kapıya taraf gittim. "İnsanları daha fazla bekletmeyelim."

Ben, benim için açılan kapıdan içeriye geçerken, aslında ondan kaçtığımı anlamıştı. Ona yine kanacak, yenilecektim; bunu anlamıştı.

Açılan kapıdan içeriye geçtim, Karam'ın da geçmesi ile beraber kapı kapandı ve odada olan iki kişinin de bakışları bizi buldu. Hayır, birisinin gözleri direkt beni buldu.

Gözlerim, karşımda duran kadının gerçekçiliğini sorgulayamadı. Zihnimde sayısızca cümle dolanıp durdu.

"Sadece bir köy kızına göre fazla güçlüsün. Teröristlere kafa tutuyorsun."

"Sen de yapıyorsun."

"Ama senin gibi değilim." Dedim. "Ben işkence sırasında sussam da, sonradan ağlıyorum. Ama senin ağladığını görmedim. Canın hiç mi yanmıyor?"

Nefesim kesildi, dudaklarım aralandı. "Sen," cümlemi tamamlayamadım.

Küçük ama emin adımlar ile yanıma geldi. Baştan aşağıya siyah giyinen, siyah ve düz saçları omuzundan olan, simsiyah gözleri olan kadın karşımda durduğunda bana gülümsedi. Tıpkı yıllar önce o harabede yaptığı gibi gülümsedi. Elini uzattı bana. "Seni yıllar sonra güçlü bir kadın gibi karşımda görmek çok güzel, Leyla."

Önce Karam'a baktım. Hiç de şaşkın durmuyordu ve aslında Selin'in burada olacağını biliyordu. Taylan da aynı şekilde bizim tanıştığımızı biliyor gibiydi. Ve ben şu an o kadar şaşkındım ki, Taylan'ın burada olmasını bile sorgulamadım.

AŞK-I MAVERAWhere stories live. Discover now