"Bunlarla idare ederiz! Sen yatağa otur."
Arkasındaki sesszilik nedeniyle tedirgin olarak aniden arkasını döndü.
"Koray!"

Burada yoktu. Oysa odaya girmeden önce on adım kadar önüne geçmişti. Ezgi bir anda elindeki çerez kutularını bırakarak yere düşmelerine izin verdiğinde koşarak kendisini odanın dışına attı.

Oradaydı... Bıraktığı yerde yere yığılmış, zorla nefes alıp duruyor, ayağa kalkmak için kendisini zorluyordu.
Ezgi bir anda ona doğru koşmaya başladığında hızlıca yanına giderek sol koluna girdi.

"Az daha dayan. İçeride birkaç şey buldum."

Birlikte kalktıklarında odaya doğru ilerlemeye başladılar. Nihayet Ezgi, Koray'ı yatakların birisine oturttuğunda bulduğu ağrı kesiciyi suyla birlikte ona uzattı. Fakat bu fikrinden saniyesinde vazgeçerek ağızını açmasını işaret etti. Koray, anlamamış gözlerle ona bakmayı sürdürürken hafifçe güldü.

"İlaç içebilirim. Kendim."

"Evet, içebilirsin." dedi sertçe. Koray'ın ilacı almak için uzattığı eline ilacı vermedi.
"Ama ben izin vermiyorum."

Kabullenmişçesine geri yaslandığında ilacı içerek Ezgi'nin uzattığı sudan iki yudum aldı. O kadar zamandır doğru düzgün bir şey yememiş ve içmemiş olmasına rağmen aç hissetmiyordu. Sadece içinin bunaldığını ve ellerinden kollarına doğru bedeninin üşüyerek karıncalandığını hissediyordu. Hafifçe güldü. Gülüşü öksürüğe dönüştüğünde tamamen bilincini kaybettiğinden emindi. Etraftaki her şey sanki birbirine giriyormuşçasına sallanıyordu. Başı ağrımıyordu. Sanki çatlıyordu!

"Bana bak Ezgi." dedi sargı bezini açmaya çalışan Ezgi'ye titrek bir sesle. Ona seslenmesiyle bir yandan bezi açarken bir yandan da bakışlarını Koray'a çevirdi Ezgi.
"Bana söz vermeni istiyorum."
Ezgi, Koray'ın cümlesine kaşlarını çatarken panikle sordu.

"Ne sözü?"

"Pes etmeyeceksin. Belki de buradan çıkamayacaksın ama pes etmeyeceksin. O çıkış kapısına gideceksin. Çıkabilmek için sonuna kadar mücadele edeceksin. Sonunda çıkıp... Arkadaşlarının yanına gideceksin. Ailenin... Orada seni seven herkesin..."

Ezgi başını olumsuz anlamda sallayarak hızlıca Koray'ın siyah ceketini çıkardı. yaralı kolunu açarken olabildiğince dikkatli davranıyordu.

"Sende çıkacaksın. Sende sevdiğin insanlara kavuşacaksın."

"Sevdiğim?" dedi acınası bir şekilde gülerek.
"Beni orada seven kimse yok. Benim de sevdiğim kimse yok. Sevgi insana kendini gösterir. Sevgi insana kendisini tanıtır, bunu unutma. O yüzden geldim buraya. Ama burada da sevdiremedim kendimi kimseye. Sorunu burnumun dibinde aramaya tenezzül bile etmiyormuşum. Oysa sorun başlı başına benmişim!"

Ezgi nihayet yarasını tamamen açtığında sargı beziyle dikkatlice orayı kapatmaya başladı. Hızlıca bezi koluna sararken bir yandan da sürekli olarak Koray'a bakıyordu.

"Sorun sen değilsin. Şu yerde hiçbir şey sorun değil ve sen mi sorunsun yani? Aptalsın Koray."

"Buraya gelen herkes aptaldır." dedi kömür karası gözlerini açarak. Ezgi'yi doğru düzgün göremiyordu. Üstelik gördüğü görüntü ve hissettiği karıncalaşma gittikçe derinleşiyordu. Buz gibi hissediyordu. Hem ruhunu hem de bedenini... Sadece buz gibiydi. Üşüdüğü için böyle hissediyor değildi. Sadece sonunun yaklaştığını hissediyordu. Belki de şu an kurduğu cümleler onun son cümleleri, gördüğü yüz son yüzdü...

"Öleceğim."

"Evet, öleceksin." dedi Ezgi kendinden emin bir şekilde. Koray anlam veremeyen bakışlarla onu süzerken devam etti.
"Ama şimdi değil."

LABİRENT~Место, где живут истории. Откройте их для себя