GEÇMİŞE DÖNENLER [2] ↓

98 16 6
                                    

Birkaç gün yatakhaneden çıkmadım. Stacey'e, öğretmenlere hasta olduğumu söylemesi için rica ettim. Yorganımın altında herşeyi düşündüm, aklımda bir düşünce olsa bile bunun çok tehlikeli olduğuyla bağlı kendimle tartıştım.

Pevense soyadı... Bu kadar ağır olmalı mıydı? Sırf bu soyad yüzünden, sırf taşıdığım bu saf kan yüzünden hayatım tepetaklak mı olmalıydı? İstemediğim birşey için zorlanmalı mıydım? Ben bu soyadı taşıdığım için ölmeli miydim?

Ama bu haksızlıktı!

Saat gecenin üçüydü, herkes uyumuştu. Sessiz adımlarla yataktan çıktım, ortak salonda kimsenin olmayışı işimi kolaylaştırdı. Ortak salondan çıktım ve etrafa sessizlik büyüsü yaparak boş koridorlarda kimseye yakalanmadan dolaştım. Sonda, okuldan çıktım ve okulun bahçesindeki bir söğüt ağacının altında uzandım, gözlerimi kapatarak birkaç gündür yaptığım şeyi yaptım, düşündüm.

İlk önce, o aptal çocuktan vazgeçmeliyim. Ben ona mektup yazdığım zaman öldürüldüm, burada James'in bir suçu yokken, neden ona böyle kırgınım?

O an birşeyi farkettim.

Bu birkaç gün yatakhanede kimsenin yüzünü görmeden yattım, fakat James hiç aklıma bile gelmedi. Geçmiş hayatımda James'i görmek için her şeyi yapardım, fakat şimdi James bana asılsız, aptal bir düşünce gibi geldi.

Gözlerim kapalıydı, fakat ağlıyordum. Dudaklarım titremeye ve çenem kasılmaya başladı, bu bir oyun muydu?

Üstümde hissettiğim şey, düşüncelerimi böldü. Bu bir cüppeydi. Kimin cüppesiydi? Bir Gryffindor cüppesiydi.

Etrafta kimseyi göremedim, sanırım düşünmekten aklımı kaybetmeye başlıyordum.

Aniden önümde birisi belirdi, fakat tek sorun bu beliren kişinin sadece kafasının ve bir kolunun görünmesiydi.

Ve bu kişi, James Potter'in görünmezlik pelerinini giymiş Remus Lupindi.

"Burası çok soğuk, burada ne yapıyorsun?" Diye sordu. Şaşkınlıktan kaşlarım havalandı.

Geçmiş hayatımda ben Remus ile Bağıran Barakada, o kurt adam formundan döndüğü zaman tanışmıştık, yani buna daha bir hafta vardı.

"Şaşırmış görünüyorsun, kendimi tanıtayım. Ben Remus Lupin." Dedi, tam bu anda kalbime bir ağırlık çöktü. Aklıma Remus'un mezarımın başında içli içli ağlaması geldi.

"Ben Aurelia," dedim. Soyadımı kabul etmiyordum. Ben sadece Aurelia'ydım. Remus'un yüzündeki ifade değişti, gözlerinden bir keder dalgası geçti ve acıyla kıvranıyormuş gibi gözlerini sıkıca kapattı.

"İyi misin?" Diye sordum. Başını salladı. "Sadece bir anı aklıma geldi."

Ne anısı? Diye sormak istedim. Ama sormadım. Neden sormadım? Sormalıydım.

"Ne anısı?"

"Aurelia, ben seni tanıyorum," dedi sabırsızlıkla. Kaşlarımı çattım.

"Nereden tanıyorsun beni?" Diye sordum. "Sanırım ortak derslerde veya koridorlarda görmüşsündür."

"Öyle değil," dedi ciddi bir ifadeyle. "Peki ya nasıl?" Diye sordum.

"Daha derinden..."

Öyle konuşuyorduk ki, birbirimizi aylardır ya da yıllardır tanıyormuşuz gibi. Yeni tanışan insanlar değil de, uzun zaman önce tanışan insanlar gibi.

Aklıma gelen düşünceyi dile getirmek istedim. Uzun süren bu sessizliği bölmek için kımıldandım.

"Birkaç gündür aklıma bir soru takıldı," dedim. "Dinliyorum," dedi ve yüzünü bana çevirdi.

"Burası soğuk, önce ısınacak bir yere geçelim," dediğinde başımı sallayarak ayağa kalktım. Üstümü örttüğü cüppeyi ona uzattım fakat götürmedi, ben de kendim giydim. Okula girdik ve Remus'un teklifi üzerine Gryffindor ortak salonuna doğru ilerledik.

Koridorda yürürken aniden bir ses duyduk, bu sesin sahibi kimdi anlayamadım, Remus korkmuş bir ifadeyle iç çekti ve elinde tuttuğu görünmezlik peleriniyle kendi üzerini örttü, beni hatırladığında bana yaklaştı.

"Bu ses Peeves'ın, dikkatli olalım, bana yaklaş," dediğinde ben birşey yapamadan kolunu bana sardı ve pelerinle üzerimizi örttü. Ses daha da yakınlaşırken yanımızdaki duvara yaslandı ve beni de kendine yakın tuttu.

Başımı kaldırıp bakmak isteyince, ne kadar yakın olduğumuzu farkettim, nefeslerini alnımda hissetmem yanaklarımın ısınması ve karnımda bir kasılma hissetmem ile sonuçlandı. Sesin daha da yoğunlaştığı bu anda, gözlerimiz kesişti ve hemen gözlerini kaçırdı.

Yaslandığı duvardan uzaklaştı ve beni de beraberinde götürerek hızlı fakat dikkatli adımlarla Gryffindor ortak salonuna gittik. Salona girince, pelerinin altından çıktım ve derin nefes aldım.

Kanapede rahatsızca oturdum.

"Birisi bizi görebilir," dedim fakat o başını salladı. "Sadece konuşuyoruz, yanlış birşey yapmıyoruz ki," dediğinde yine yanaklarımda sıcaklık hissettim fakat ortak salonun karanlık olması onun beni göremeyeceği anlamına geliyordu.

"Ve etrafa sessizlik büyüsü yaptım. Ne söyleyecektin, Aurelia?"

Onda şüphelendiğim şeyler vardı. Ve birazdan vereceğim soru ve alacağım cevaplar, bana bu şüphelerimde bir yol gösterecekti.

"Önce senden başlayalım, beni nereden tanıyorsun?" Diye sordum merakla.

"Farkındasın Aurelia... Farkındasın, Lia."

"Neden bahsediyorsun, Lupin? Ve Lia da ne demek? Bu kadar samimi miyiz?"

"Bundan daha çok samimiydik, Lia. Neden böyle yapıyorsun? Sen de biliyorsun herşeyi."

Onun bu kapalı konuşması beni daha da gererken, cevaplarını bildiğim soruları sordum.

"Remus! Sen neden bahsediyorsun? Daha açık konuş, ve bu yüz ifadenin sebebini söyle!"

Cebinden birşey çıkardı, bu bir kolyeydi. Hayır, bu normal bir kolye değildi. Bu zaman döndürücüydü.

"Bak Aurelia, bu zaman döndürücüyü görüyor musun? Sen, bu zaman döndürücü sayesinde karşımdasın ve ben, o gün kaybettiğim değerli arkadaşımı bu kolye sayesinde görebiliyorum şu an, karşımda."

Kalbime bir ağırlık çöktü, gözlerime yaşlar dolarken titrek nefesim Remus'un bu dediklerinden sonra yaranan sessizlikte bir yankı yaptı ve kalbimdeki yaralar yeniden kanamaya başladı. O an karşımdaki bu gözleri dolmuş çocuğun, tereddüt etmeden başımı omzuna yaslayıp rahatça ağlayacağım tek insan olduğunu anladım.

O an Remus'un, beni anlayacak tek insan olduğunu anladım ve kalbimdeki özlem duygusu artınca, gururumu bir kenara bırakıp onun bana açmış olduğu kollarına gittim, ona karışık ve ağır duygularla sarıldım.

Beni yeniden yaşatan ona olan minnetim, arttı, aklıma gelecekte yaşanacak olaylar gelince dolmuş olan gözlerimden yaşlar boşalmaya başladı ve Remus'un omzunda hıçkırarak ağladım, ailesinden uzak düşmüş küçük bir çocuk misali.

***

Ben ağladım kendi yazdığım şeye, umarım şarkıyı dinleyerek okumuşsunuzdur.

Ve umarım yazdığım bölümler, sizi tatmin ediyordur. Ki eğer etmiyorsa, söyleyin bana azizlerim.

-hypatia

GEÇMİŞE DÖNENLER, Remus Lupin Where stories live. Discover now