✣ⅩⅧ✣

1.2K 175 68
                                    

Doktor gittikten sonra dakikalarca o halde oturdum.

Kendimi berbattan de öte bir derecede kötü hissediyordum, saçlarım, eşofmanım, yüzüm, vücudum, her yerim sırılsıklamdı ve hem üşüdüğüm, hem bir kriz geçirdiğim için kelimenin tam anlamıyla tir tir titriyordum.

Kafamın içi bir saniye bile susmuyordu. İntihar girişimimin üzerinden sadece iki gün geçtiği için iki gündür ilaçlarımı da alamamıştım, belki bunun da etkisi vardı, bilmiyordum. Bildiğim tek şey doktorla tanışalı sadece iki hafta olmasına rağmen hayatımın nasıl alt üst olduğuydu.

Hayatım boyunca onlarca kötü, korkunç şey yaşamıştım. Bazı insanların duydukları taktirde şok geçireceği, belki gerçekliğine inanmayacağı, bana olabildiğince acıyacaklarını bildiğim onlarca şey.

Hepsinde bundan daha kötüsü olmaz, diyordum. Bundan daha kötü bir şey yaşayamam. Bu hayatımın en kötü anı.

Ve her seferinde de yanılmayı başarıyordum. Hep daha kötüsü oluyordu.

Doktorla yaşadığım şey kötü değildi, yanlış değildi. Belki sorun bile olmamalıydı ama o kadar kötü hissediyordum ki en son ne zaman böyle hissettiğimi hatırlayamıyordum bile, ki henüz yeni intihar etmeye çalışmış biri olarak bu tür bir ruh halinin içerisinde olmak, 'o andan daha kötü' diyebilmek çok büyük bir sorundu ama o andan daha kötüydü. Çok daha kötü.

Banyoya yaklaşan aceleci adım sesleri duydum. Oturduğum yerden kımıldayacak enerjim bile yoktu.

Jowoon, aralık kapıyı itip içeri girdi. Nefes nefeseydi.

"Bay Kim," İsmim dudaklarından dökülür dökülmez yüzünü bir şok ifadesi aldı. Bakışlarımı dolu gözlerine çıkardım.

"Bay Kim, Tanrım," Yerlerin ıslaklığını umursamadan dizlerinin üzerine çöktü, benimle aynı göz hizasına geldi. "Beni duyabiliyor musunuz? Bay Kim?"

Sesindeki endişeyi yakalamamak imkansızdı. Hafifçe başımla onayladım.

"Gelin," dedi, kollarımı tutarak. "Sizi çıkartalım, hasta olacaksınız."

Konuşurken sesi titriyordu. Yine de gülümsemeye çalıştı.

Beni kollarımdan sıkıca tutarak ayağa kaldırdı, askılıktaki havluylu omuzlarıma sardı. Ona değil, yere, sırılsıklam olmuş zemine ve ayaklarıma bakıyordum. Beni tutmayı bir an bile bırakmadan odaya götürdü, yatağa oturttu.

"Size kuru kıyafet çıkarayım." dedi. "Tek başınıza üzerinizi değiştirebilir misiniz? Yardımcı olayım mı?"

"Hallederim." diye mırıldandım.

Aklımdan birbirinden farklı binlerce düşünce son hızla geçip duruyordu. Çoğu doktorun etrafında dönüyordu elbette. Bundan sonra ne olacaktı? Benden nefret ediyor olmalıydı. Neden yapamıyordum? Her şey düzelecek zannederken neden en dibe çakılıyordum? Neden unutamıyordum? Ne o adamı, ne o'nu, ne annemi, neden hiçbirini geride bırakamıyordum?

Jowoon yanıma birkaç parça kıyafet bıraktı. "Bay Kim, kapının önünde olacağım." dedi. Benimle sanki karşısında üzmekten korktuğu küçük bir çocuk varmış gibi konuşuyordu. "Giyinince bana seslenin, olur mu?"

Başımla onayladım, Jowoon odadan çıktı.

En fazla yarım saat önce her şeyin ne kadar farklı olduğunu düşündüm. Doktorla tartışmıştık, hiç çekinmeden içimden geçen her şeyi söylemiştim ona ama akşamın bu şekilde bitebilecek olması düşündüğüm son şey bile değildi.

Ayağa kalktım, havluyu ve çamaşırımı çıkarıp Jowoon'un bana çıkarttığı yeni çamaşırla pijamaları giydim. Saçlarımdan sular damlıyordu hâlâ ama hiçbir şey yapmadım. Komut bekleyen bir askerden farkım yoktu.

Midnight Sessions | TaekookWhere stories live. Discover now