✣ ⅠⅠ ✣

1.2K 164 118
                                    

Arabaya binip mide bulandıracak bir dur kalk hareketiyle motoru çalıştırdığımda arkama bakmıyordum, gaza bastım, bahçe kapısı açılır açılmaz hızımı iyice arttırdım.

Dışarıdan bakıldığında, hatta Doktor Jeon için bile beni bu kadar tetikleyecek hiçbir şey olmamış gibi görünüyordu muhtemelen. Abartı tepki verdiğimi bile düşünmüş olabilirdi. Ama olmuştu, doktor beni çok basit bir düğümmüşüm gibi çözmeye başlamıştı ve bu benim en, en istemediğim şeydi. Sadece on beş dakikada yapmıştı üstelik bunu.

Minjun'a ne diyeceğimi bilmiyordum, bir daha görüşürsek doktora bu durumu nasıl açıklayacağımı da bilmiyordum. Kafam durmuş vaziyetteydi. 

Mide bulantıma, ellerimin titremesine ve baş dönmeme rağmen bir süre arabayı durdurmadım. Zaten görünürde başka araç da yoktu. 

Fakat bu sadece birkaç dakika sürdü, isteğim dışında öğürdüğümde arabayı kenara çektim. Kapıyı açıp indim. Nefesim daralıyordu, hava almak iyi gelir diye düşündüm.

"Sakin, sakin ol." diye mırıldandım kendi kendime. Derin derin nefesler alıyordum. Kaputa yaslandım, farlar açıktı.

"Bir şey yok, sakin ol. Her şey yolunda."

Annemin defteri gözümün önünden bir türlü gitmiyordu. Bizden ne kadar nefret ettiğini, evlenmenin, özellikle de çocuk sahibi olmanın ne kadar korkunç olduğunu, bazen uykumda beni boğup öldürmemek için verdiği çabanın onu korkuttuğunu, babamı kaç kişiyle aldattığını, onu ne kadar çirkin bulduğunu, hepimizi öldürse rahatlayıp rahatlamayacağından emin olmadığını yazdığı satırlar sanki dün okumuşum gibi bir bir kafamın içinde yankılanıyordu.

Bunu kimseyle paylaşmamıştım. Tek bir kişiyle bile. Ben ve annem hariç kimse bilmiyordu, annem de artık hayatta olmadığı için benimle mezara kadar gidecek bir sırdı bu.

Küçükken de yaşıtlarımdan olgun bir çocuktum. Ünün neler getirdiğini ve ne kadar kolay bir şekilde yıkılabileceğini biliyordum, bu sebepten ötürü annemin bu korkunç düşüncelerini beni görüştürdükleri çocuk terapistleriyle bile paylaşmamıştım. Çünkü benim hayatımı da kökünden etkileyebileceğinin farkındaydım.

Yalnızca bu da değildi elbette. Doktor Jeon'un sorusu benim için tamamen kilitlenmiş bir anıdan ibaretti. O kutuyu tozlu raflardan çıkartmayacak, tekrar açmayacaktım. Sorusunun asla bir cevabı olmayacaktı.

Derin nefesler almayı sürdürdüm, bir elimi göğsüme yerleştirmiş, hafifçe eğilmiştim. Yere bakıyordum. Midem git gide daha çok bulanıyordu.

O sırada bir araba sesi duydum, araba benimkinin arkasında durdu. Kapının açıldığını duymamla kusmam eş zamanlı oldu.

Birisi yanıma koştu. Bir anlığına beni tanıyan herhangi biri olabileceğini düşünüp korktum, bu halde fotoğrafımın çekilmesi tam bir felaket olurdu çünkü.

Arabadan inen kişi koşarak yanıma geldi, omuzlarımı tuttu. "Bay Kim."

Kusmayı bitirmiş olmama rağmen doğrulmadım, aksine kafamı daha da öne eğdim. O an, rastgele bir yabancının beni bulabilecek olması fikri çok daha cazip geldi.

"Bay Kim, iyi misiniz?" Omuzlarımdaki tutuşu sıkıydı. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordum, ellerim hala dizlerime yaslıydı.

"İyiyim." dedim, oldukça kısık bir sesle. Ne diye peşimden gelmişti?

"Bekleyin, arabamda ıslak mendil var." Beni nazikçe bırakıp arabasına döndü. Hemen arabama atlayıp eve dönsem çok mu abartmış olurdum?

Bana fırsat vermeyecek kadar hızlı davrandı. Birkaç saniye sonra bana uzatılan mendili almak zorunda kaldım.

Midnight Sessions | TaekookDonde viven las historias. Descúbrelo ahora