Gelirken

17 2 14
                                    

    Taksilerine  müşteri almak uğruna kendilerini paralayan şoförlerden farklı biri vardı yolcu kapma savaşına girenler arasında. Aradabir elindeki resme bakıp bakıp gelenleri nazardan geçiriyordu. Uzaktan tanıdı Rauf Bey'i.  Öne çıkıp birkaç kelimeyle
"bağlara mı?" diye sordu. Rauf Bey soruyu duyunca

"Bağlar hala duruyor mu yerinde?" diye cevap verdi.

Taksi şoförü duraksamadan  devam etti.

 "Yollar sizi bekliyor."
Bu cevabın ardından Rauf Bey tereddüt etmeden arabaya bindi. Şoför tıslayarak bavulu bagaja yerleştirdi.

Adam orta yaşlı, kel kafalı, göbekli, yaz ortası olmasına rağmen yeşil ekose gömleğinin üzerine geçirdiği deri yeleğiyle beyaz Qaz24  otomobilinin  aynı renk ekose yüzlüklü koltuğuna yapışmış gibiydi. Cin gibi ışıl ışıl mavi gözleriyle arka koltuga geçen Rauf Bey'e baktı.

"Hadi gidelim." 
Limandan çıkalı on dakika olmuştu, bu sürede Rauf Bey ne için geldiğini, herşeyi unutmuş, uzun yıllardır görmediği vatanını seyre dalmıştı. Şoför aynadan fark ettirmeden  onu izlemekteydi. Rauf Bey, şoförün öksürüğü ile kendine geldi.

"Beni gerçek taksici sandınız galiba" dedi üsten ve kaba bir tonla sırıtarak. Rauf Bey bir şey demeden saati kolundan çıkarıp şoföre uzattı.
Adam  gözüyle saati ön koltuğa koymasını işaret edip yan aynasından arkayı kolladı, izlenmediğinden emin olup koltuktan saati aldı.
Bir eliyle direksiyondan yapışıp, diğer eliyle saatin arkasının açılıp açılmadığını kontrol etti, yan kenarlarındaki taşlarının da hepsinin yerinde olduğundan emin olup, arabayı sağa çekti. Saati arabasının ön koltuğuna sonradan takılmış olan yüzlüğün altında bulunan gizli bir cebe yerleştirmeye çalışırken, arkada yolun diğer şeritinde iki araba bir birine çarptı.  Diğer yola sapan otomobil yerinde dönüp başka bir arabaya çarpınca da aynı araba takla atarak karşı yola çıktı, hızla  gelen otomobil aniden karşısına çıkan arabayı fark etmekte geç kalınca direksiyonu kırmak zorunda kaldı. Bu sırada, yolun kenarında duran taksiye çarptı. Taksici neye uğradığını şaşırdı. Elindeki saatin  arka koltuğa fırlamasıyla onu kurtarmak için  emniyet kemerini açmaya uğraşırken, taksiye bir araba daha çarptı,  bu kez  kendisini koruyamayan   şoförün aynı zamanda emniyet kemeri de açık olduğundan kafası bir kaç defa direksiyona çarptı.  Rauf Bey ise  arka koltukta olmasına rağmen alışkanlık gereği emniyet kemerini taktığından bir kaç kez sallanıp  durdu. Rauf Bey heyecanla korna sesleriyle inleyen trafiğe baktı arabanın penceresinden. Biribirine girmiş arabalar zincirleme kazanın olduğunu gösteriyordu. Kimi bağırıyor, kimi arabadan inmiş, arabasına yaslanarak kan akan kafasını tutmuş, kimisi önüne çıkan arabanın şoförüyle ağız dalaşına girmiş, kimisi ise arabasında mahsur kalmış insanlara yardımcı olmak için kapılarını açmayla uğraşıyordu. Rauf Bey bu hengamede kendinin sağ selamet kaldığına sevinemeden emniyet kemerini açıp dışarı çıktı. Güç bela kapıyı açıp eliyle şoförün  nabzını kontrol etti. Nabız atmıyordu. Galiba adam ölmüştü. Hızlı düşünmeliydi.
"Evet saat, saat nerede?"  dedi kendi kendine. Tekrar arabaya binip, koltukların üzerine baktı, yoktu. Aşağı eğilip oturacakların  altını inceledi bu kez de. Arka koltuğun altında parlayan saat gözüne ilişince çok sevindi. Onu  hızlıca alıp cebine yerleştirdi.

Bu sırada yoldan geçen arabalar durup yardıma koşuyorlardı. Etraf bir birine girmişti.  Herkes şaşkın şaşkın bakıyor olanları anlamaya çalışıyordu. Rauf Bey biran önce buradan uzaklaşmak için el atıp bagajı açmaya çalıştı bagaj sıkışmıştı, açamayınca  ölmüş şoför geldi aklına,
"ne yapıyorsun Rauf, sen de onlar gibi kaza geçirdin, böylesi daha iyi oldu dikkat çekiyorsun, az bekle' deyip kendisini durduruverdi.  Arabanın yanına çöktü diğer kazazedeler gibi. Az geçmedi Trafik Polislerinin siren sesleri duyuldu.  Arabalardan dışarı çıkarılan yaralı insanların inleme sesleri biribirini suçlayan seslere karışmıştı. 

Acil yardım da trafik polisin ardından olay yerindeydi. Rauf Bey 'in bulunduğu otomobilin şoförünün öldüğünü tespit edip üzerini kapatıp ambulansla hastaneye götürdüler.  Polis elinde bavuluyla kalmış  mağdur misafire   yardımcı olmak için yoldan  bir araba çevirip nazik bir dille misafiri gideceği yere bırakmasını istedi.

Yol uzunu doğru karar verebilmek icin uzun uzun düşünen Rauf Bey'in kafası karmakarışıktı.  Saati almıştı,  geri verip vermeyeceğini düşünürken polisin çevirdiği arabayla kızının evine geldi. Fazla düşünmeden de bu kazanın onun şansı olduğuna karar verdi.

"Nereden bilecekler onun aldığını, tüm dünya görecek,  zincirleme kaza,  nereden bilebilirim. Arabaya girmeyen kimse kalmadı. Kim aldı kimbilir" diye kendisiyle konuşup rahatladı. Emanetçiye vereceyi cevabı da bulmuştu içi rahatlamış bir şekilde kızının kapısını çalmıştı.
 Ömer 'in de doğum günü olduğundan  saati torununa hediye etmişti. 
Peşinde daim birileri vardı. Geri götüremezdi. Şimdilik satamazdı da. En iyisi toruna vermekti diye düşünmüş bu kararı vermişti. Şimdilik en güvendiği yer burası. 
'Bir banka gibi düşün' dedi kendi kendine.
"Torun hatıra olduğunu bildiği bir şeyi satmaz." yine yarın söylerim öyle bir düşüncesi olsa bana söylesin' diye  kendi kendine konuşarak rahatladı  az geçmedi gözleri kapandı, bu gün yoğun geçen olayları kafasında yeniden dolandıra dolandıra tekrarlarken.

Uyandığında saat 10:00 du.  Şehirde birkaç işi olduğunu söyleyip evden çıktı. Fakat yine izleniyor olma korkusuyla tedbir amaçlı gezmek için geldiği süsünü vermek adına  önce şehri dolaştı Şirvanşahlar sarayını, İcerişehri gezdi. Sahildeki restoranların birinde yemek yidi. Yorulmuştu, saatine baktı dörde çeyrek vardı. Fontanlar bağı'nda söyledkleri yerde çay içmek için oturdu.
Bir garson yaklaşıp ne istediğini sordu "çay" söyledi.  Dördü on geçe saati çaldı. Hesap için farklı bir garson yaklaşıp

"Hava esiyor. Üşudünüz galiba."
dedi .
"Üşüdüm fakat çay ısıttı. Vatanda çabuk ısınır insan" dedi ve renk vermeden  cebinden çıkardığı  yüzükleri çaktırmadan garsonun cebine koydu.  Parayı ise hesap kitapbının arasına bırakıp garsona uzattı. Garson 

"Afiyet olsun" diyerek  uzaklaştı. Rauf Bey bir şey olmamış gibi ayağa kalktı geze geze gelip metroya ulaştı, orada da  kalabalığa karışıp gözden kayboldu.

Neden?Where stories live. Discover now