Karakol 1

27 3 12
                                    

Demir parmaklı kapı şakırtıyla açıldığında uykudan uyanır gibi olsam da balon gibi şişmiş kafamı bir türlü toparlayamıyor, buraya niçin getirildiğimi hatırlayamıyordum. Anahtarların sesi, çelik kapıların gürültüsü kulağımda yankılanıyor, sanki biri çekiçle kafama döyeçliyordu.

Ne işim vardı burada, ne yapmıştım?' Kulağımda polis ve acil yardım sireninin bir birine karışmış sesi, gözümün önünde kırık dökük parça parça görüntüler...

'Yoksa.....o kabus gerçek miydi? Hayır olamaz! O yerde ölü gibi yatan kadın benim karım olamaz! Nasıl olmuştu, neden öyleydi?' diye ne kadar kafamı patlatsam da cevabıni bulamıyordum. Beynimdeki sorulara cevap bulmakla cebelleşirken beni sorgu odasına aldılar.

"Siz Ahmet Demir, karınızı öldürmekle suçlanıyorsunuz. Onu neden öldürdünüz?" sorusuyla adeta yıkıldım.

'Ben mi öldürdüm? Gerçekten ben mi öldürdüm?'

Şaşırıp kalmıştım. Ne cevap vereceğimi bilmiyordum.

Komiser zaman kaybetmeden soruya geçmişti.

"O gece ne oldu? "

Ellerimle saçlarımı, yüzümü, gözlerimi karıştırıyor neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. Aralarda boşluklar vardı. Mesela şimdi düşünürken komiserin sorusuna verdiğim cevap pekala beni şüpheli duruma düşürebilirdi.

"Bilmiyorum.... sadece kavga ettik . Aslında ben kavga ettim. O hiç konuşmadı. Hiç cevap vermedi....Evet hatırlıyorum ...Odaya çıktı ... Konuşmak istemiyorum dedi... Hatta 'konuşmaya halim yok' dedi . 'Yarın konuşuruz' dedi" dedim ve durdum.

"Peki sonra? Sonra ne oldu?"

Hatırlıyordum. Bırakmamıştım, 'konuşacaksın, cevap vereceksin' diye tutturmuştum.

"Yok yok ben ona hiçbir şey yapmadım."

Komiser susarak bana bakıyordu. Kendim bile konuşmalarımdan emin değilken komiserden bana inanmasını beklemek aptallık olurdu değil mi? Mesela 'sonra ne oldu?' diye sorunca

"Bilmiyorum, galiba çıktım evden. Evet çıktım." diye cevap vermiştim. Ardından beni soru yağmuruna tutmuştu.

"Çıkmadan önce ne yaptınız? Ona vurdunuz mu?"

"Hayır vurmadıım. Vurmamışımdır. Ben ona vurmazdım, hiç vurmazdım."

"Komşularınız öyle söylemiyor ama. Her gün kavga ediyormuşsunuz . Gürültü sesleri, ağlamalar geliyormuş son zamanlarda evinizden. Dayak atmadıysanız o gürültüler neydi peki?"

Kendimi hatırlamaya çalışıyordum. Evet kendimi, çünki olanlar karşısında kim olduğumu unutmuştum. Eskiden ben nazik adamdım. Karım da öyle söylerdi.

Gördüğü tanıdığı hiç kimseye benzemyormuşum. Beni o yüzden seviyormuş. Peki bu son zamanlar olanlar? Neden bu hale geldik? Hepsi benim suçum, benim bencilliğm yüzünden. Hayır, Hayır yine de ben ona vurmazdım.

"Hayır ben dayak atmam." dedim içimdeki konuşmamdan geldiğim kanaatle.

"Dayak atmam diyorsunuz ama geçen gün karınızın gözünün altı mosmormuş, kendi kendiliyinden mi olmuş."

"Ben yapmadım. Süpürgenin sapı çarpmış."

"Yaa"

"Gerçekten." Bakışlarından bana inanıp inanmadığını kestiremiyordum.

İçimden gülümsedim, kim olsa bana inanmazdı kendim bile bana inanmıyorken.

Evet ben cinayetle yargılanıyordum. 'Karını sen öldürdün!' diyorlardı. Yok hayır 'öldürdün mü?' diye soruyorlardı. Ne cevap vereceğim şimdi.

İlk kez idi bir sorgu odasındaydım. Acaba her şey konuşabilir miydim? Mesela kaç ay önce ne kadar mutlu olduğumuzu. Ya bana inanmazlarsa, ya tutuklarlarsa? Gerçi bir avukat taleb edebilirdim, konuşmama hakkına da sahiptim. Fakat neden olsun. 'Ben karımı öldürmedim. Yoksa öldürdüm mü? Hayır yapmış olamam.' diye konuşuyordum içimden. Kafamda bir ışık yanmış gibi "yaptığım" konuşmanın ardını yüksek sesle söyledim özgüvenle:

"Ben katil değilm. Onu ben öldürmedim. Karımı seviyorum." Artık farkındaydım o yoktu, yutkundum,

"Seviyordum. Ona hiç el kaldırmadım ben." bağırıken bir de içimdeki ses hiç susmuyordu.

'Yoksa kaldırdım mı?' Karımın sesi çınladı kulaklarımda;

'beni öldürüyorsun" demişti bir keresinde. 'Beni öldürüyorsun, bu ısrarlarınla, dayatmalarınla. Beni anlamaya çalışmıyorsun. Neler olacağının, neler olabileceğinin farkında değilsin. O zaman bırak beni gideyim. Bırak beni, ya da anla..."

'Peki sen beni anlıyor musun? İsteklerimi kale alıyor musun? İnsanlar "ne der, ne diyor" diye düşündün mü hiç? Bu erkek adam, ismine halel gelir diye düşündün mü hiç?'

'Öyle düşünüyorsan bırak beni? Sen de herkes gibiymişsin. Ben de aptal gibi senin farklı olduğunu düşünmüştüm. Salağım ben, aptalın tekiyim, seni göklere kaldırırken herkesle aynı olabileceğin aklıma gelmemişti.'

'Ne kolay söyleyebiliyorsun ayrılalım diye. Ben dediğimi yaparsan bütün bunlara luzum kalmaz eskisi gibi oluruz. Hadi aşkım, gel yapalım şu işi. Alalım onu"

'Olmaz' deyip fırlatıp atmıştı. Kafama döyeçledim ellerimle 'salak' dedim keşke sorsaydın neden olmaz, diyordu diye.

"Bir su alabilir miyim?" diye komiserin yüzüne baktım. Komiser masada duran küçük plastik su şişesine işaret etti, suyu alıp kana kana içtim. Elimin arkasıyla ağzımı silip onlara baktım devam edebilirsiniz der gibi.

"ee... sonra ? " dedi komiser. Son sorusunu hatırlamaya çalıştım. O geceki kavgamızın devamında neler olduğunu soruyordu.

"Evden çıktım. Öfkeliydim, sinirliydim, kızgındım..."

"Onun öncesinde alköl almış mıydınız?"

"Azacık."

"Hep alır mıydınız?"

"Bazen. Son zamanlar."

"Sonra? Ne yaptınız? Evden çıktınız ya sonra? Nereye gittiniz?

"Sonra olanları biliyorsunuz. Meyhaneye gittim."

"Saat kaçte çıktınız?"

"Bilmiyorum."

"Evinize hayli uzak orası, neyle geldiniz?"

"Bilmiyorum, taksiyle her halde.

Neden?Where stories live. Discover now