O gün

15 3 5
                                    

      Hesabı ödeyip masadan kalktı. Sandalyenin başına geçirdiği ceketini alıp meyhaneden çıktı. Bir süre kapının önünde durup ne yapacağını düşündü. Ayakta zor duruyordu, sallanıyor, durup durup hıçkırıyordu.

"Hık.... evet , eve gidecektim." dedi kendi kendine mırıldanarak. Yola çıktı, ne yapacağını düşünerek etrafına bakındı. Az geçmeden taksi onu beklyormuş gibi yanında beliriverdi. Adam arka kapıyı açarak arabaya oturur oturmaz  adresi söyledi.
  Mahallelerine az kalmış karışan midesinden yiyip içtiklerinin hıçkırıklarıyla yukarıya doğru hücum etmesiyle kendisini tutamayıp ayaklarının altına kusuverdi. Şoför küfür ederek arabayı durdurdu. Hızla arabadan inip arka kapıyı açarak adamın kolundan yapışıp dışarıya doğru çekti. Şoförün bu hamlesiyle adam kafası üste düşmekten son anda kurtulsa da kenara çekilmeye fırsat bulamayıp bu kez de midesindekileri ayaklarının altına boşaltıverdi. Taksici çok sinirlenmiş, kaderine lanetler yağdırarak kendi kendine söyleniyordu. Adam kusmayı bitirip yeniden arabaya geçmek isteyince dayanamadı.

"Mahvettin arabayı pis herif. Paramı ver de kalan yolu kendin git, adrese ulaştık zaten, ha şurası." deyip parmağıyla karşı tarafı gösterdi.

Müşteri titreyen parmaklarıyla cebinden çıkardığı paraları şoföre uzatırken ardından okkalı bir küfür savurmayı da ihmal etmedi.

"Yemedik arabanı, eşek arabası gibi zaten. İçimi dışıma çıkardın, sana ehliyet verenin anasını..." Taksici müşteriyi vurmak için elini kaldırsa da bu adama bulaşmanın zaman kaybından başka hiçbir işe yaramayacağını anlamış olacak ki,

"hadi bas git." deyip koltuğuna gecti, arabayı hızla döndürüp mahalleden uzaklaştı.

Adam taksiyi gözleriyle uğurlayıp etrafïna bakındı. Karanlıkta sokak lambalarının aydınlattığı kadarıyla görebiliyordu. Önce nerede olduğunu kestiremedi. gözlerini ovuşturup etrafına bir daha bakındı. Yakındaki kahvehane'den dışarıya taşmış masalardan sokaklarını tanıdı.

Yıllardı aynı kişiler aynı masalarda oturmuş gibilerdi. Aynı manzara, aynı insanlar, aynı çayı höpürdeterek aynı lafları ediyormuş gibiydi. Sadece kendisi aynı değildi. Bu günkü gibi hiç olmamıştı. Kendisine yabancı gövdesini yaşadığı ünvana götüremeyeceğini fark ederdi içinden çıkıp dışarıdan kendisine bakabilseydi.
Elindeki ceketini salaya sallaya yürümeye başladı. Yolu kornalar eşliğinde zor bela geçtikten sonra kalabalık kahvehane'nin önünden geçip tanıdık suratların bakışları altında apartmanlarına ulaştı. Nihayet kapılarındaydı. Önce parmaklarını zile götürüp uzun uzun bastı. Kapı açılmayınca, hala soğumayan öfkesi yeniden alevlendi. Kapıyı yumruklamayı denedi. Bütün bunları yaparken de bağıra bağıra kendi kendine konuşmayı unutmuyordu. Sanki içinden biri:

"hadı bağır, sen haklısın sana yapılır mı bu be..." diye komut veriyormuş gibi son zamanlarda hep olduğu gibi yine bağırıyordu. Bağırmaktan ziyade inliyormuş gibi sesler çıkarıyordu. Her bağırdığında kendisi değil de başkası bağırıyormuş gibi hissetmesi de tühafdı. Bir bağırıyor, bir inliyor bir durup kendisine bakıyor, yeniden yumruklamayı deniyordu kapıyı.

"Bana trip atıyon değil mi? Bir içeri gireyim göstereceğim sana trip atmak nasıl olurmuş." Kapıyı açmak için başka bir yol olduğunu hatırlayınca pantalonunun ceplerini karıştırmaya başladı. Sabahtan beri yerle sürüdüğü ceketinin ceplerine bakmayı akıl edince anahtarları bulmayı başardı.

"Hangisiydi yaa bu zımbırtının?" deyip, eline geçen anahtarlardan birini ayırıp deliğe yaklaştırdı. Bir türlü deliği tutturamayınca elinden düşürdü, almak için eğilirken sendeledi, düşmemek için duvara tutundu. Bu arada anahtarın 'annesine, babasına' küfretmeyi de ihmal etmedi. Zor bela bulduğu anahtarı yerine takıp çevirince kapı 'çık' diye açıldı.

Neden?Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu