Rauf Bey

19 2 30
                                    

  Ömer, salonun ortasında son model takım elbise giymiş adamı görünce  sustu.    Bir yerlerden tanıdık gelen  siması ile ona bakıp gülümseyen gözlerin sıcaklığından kaçamadı. İstemsizice karşılık verdi hafifçe gülümseyerek.  Aklının bir köşesinde bu adamı nereden tanıdığını hatırlamaya çalıştı. Evet oydu.  Annesine baktı onay beklercesine.  Annesi "evet " anlamında başını salladi. Sona oğlunun bakışlarından dedesini tanıdığını anlamıştı.  Gülümseyerek göz kırptı. Neredeyse uzun yılların yanından bile geçmediği, dokunmadığı dedesi, sadece siyah beyaz resmin renkli resimlere dönüştüğü haldeydi. Ömer şaşkınlıkla

"dede?" diye seslenince Rauf Bey torununa sarılmak için kollarını açtı.
Ömer dedesine yaklaştı. Ona yabancı bu adama nasıl sarılacağını  bilmeden öylece durdu. İlk once Rauf Bey'in onu kucaklamasıyla içine yayılan sıcaklığa karşılık  verince uzun uzun sarıldılar birbirlerine.  Rauf Bey kendini tutamayıb ağlayınca, Sona'nın katılaşmış kalbi bu manzaraya fazla dayanamadı. Uzun yılların öfkesi goz yaşlarıyla yıkanmıştı. Sona babasıyla oğlunu seyr ederken içinde ılınarak yenilenen baba sevgisinin önüne geçemedi.  Kendini toparlayıp Zeynep'e seslendi.

"Zeynep sofrayı hazırla. Misafirler yoldalar." Kendisi ise Ömerle babasını başbaşa bırakıp üstünü değişmek için odasına geçti.
    Ömer dedesini  en son beş  yaşındayken görmüştü. Fakat annesinden o kadar dinlemişti ki onu,   çocukluğunu onunla geçirmiş gibi hissediyordu kendini. Dedesine,

"Neden gelmiyordun şimdiye kadar? En son onyedi  sene önce gelmiştin tahminimce, annem söylerdi, beş yaşındaymışım." dedi ve dedesine baktı.  Rauf Bey'de  torunun sorusunun cevabı yok gibiydi, boş boş bakıyordu Ömer'e. Ömer bir cevap alamadığını görünce başka türlü sordu sorusunu, bu kez de  neden şimdiye kadar beklediğini. 

"Annem seni hep bekledi, biliyor musun?" 
Rauf Bey içten içe kıvrandı bir cevap bulmak için,  başını kaldırıp, ellerini ellerinin içinde sakladığı torununa bir yanıt borçlu olduğunu düşünerek  gözlerini Ömer'in gözlerinden ayırmadan 
"Gelemedim çünkü?..." deyip sustu, bu sürede kendince bir cevap arıyordu Ömer'i ikna edebilecek. "

"çünkü başka ülkedeydim." dedi rahatlamıştı bir cevap bulabildiği için. Artık rahatça konuyu uzatabilirdi. Herkesi ikna edebilecek bir bahanesi de vardı.  Derinden nefes çekip devam etti konuşmasına.

"Biliyorsun durumları.  Kolay değildi. Şimdi başka türlü, biliyorsun..., yollar açıldı. Artık sık sık geleceğim. Sizi yalnız bırakmayacağım." deyip torunun omuzlarına dokundu. 

"Maşallah aslan gibisin. Artık ölsem de gam yemem, annen yalnız değil sen varsın. büyümüşsün." Ömer gülümsedi. Sandalyeyi çekip  Zeynep'in donatmakta olduğu masada dedesine yer gösterdi kendisi de yanıbaşına oturdu. 

"Ben seni Rusya'da biliyordum. Sanırım oradan gelebilmenin durumlarla ilgisi yok, aynı ülke neticede, pasaportlar aynı, vize derdi, izin derdi yok.."   Ömer, dedesinin yanıtından tatmin olmamıştı... 

Rauf Bey  Ömer'in hesap sorur gibi konuşmaya devam etmesinden tedirgin olsa da bazı şeyleri açıklamak zorunda kaldı. Onlara bir cevap borçluydu. Belki de  yanlarında olamadığı günler için  bir hayat borçluydu. Bir şey söylemeliydi, bunca ayrılığın suçunu  sadece mesafelere yükleyemezdi. Bir şeyler anlatmalıydı. Ya gerçeği, ya da ona yakınını, ikna etmeliydi onları. 

"Evet" dedi yüzündeki zoraki gülümsemeyi bırakmamaya özen göstererek. 

"Önce oradaydım. O zaman da durumlar müsait değildi. Zamanı gelince anlatırm. Artık İsveç'teyim. "Ömer gözlerini Rauf Bey'in ağzına dikmiş,  ne söyleyeceğini bekliyordu bir şey demeden. Rauf Bey huzursuzdu. Ellerini biribirine kenetledi,  parmaklarını  şaklattı, yerinde oturamayıp ayağa kalktı, pencereye  yaklaştı. Perdeyi aralayıp dışarıyı seyretti sakince. Salonun penceresinden görünen asfalt yolda bir siyah araba fark edince derin bakışlarla izledi görüntüyü.  Perdeyi kapatıp yüzünü döndü torununa. 

Neden?Where stories live. Discover now