O GÜN

14 2 24
                                    

  Onun yazdiğı  her satırı kalbime kazırcasına tekrar tekrar okudum. Kendimi kaptırmış, o günleri yeniden yaşıyormuşum gibiydim.  Olanları unutmuş, karımla beraber o masada oturmuş, geçmişleri hatırlıyormuşuz gibi hiss ediyordum. Dışardan gelen siren sesiyle kendime geldim. Başımı kaldırıp istemsizce ses gelen pencereye yönelttim bakışlarımı. Gerçekler ambulansın telaşlı sesiyle   suratıma çarpmıştı. Şu masada yalnızdım karım artık yoktu yanıbaşımda.

Tüm bu hadiselerin bir kabus olduğuna inanmaya zorladım kendimi. Artık nafile. Her şey gerçekti, o artık yoktu.

Biliyordum, ben bencilin tekiydim. Hiçbir zaman onu düşünmedim, hep kendimi düşündüm, çocuk istiyorum diye söylediğimde de, istemiyorum diye tutturduğumda da. Fakat bir gün onu kaybedebileceğimi düşünmemiştim.

Ah zavallı karım, bana ne kadar inanmıştı oysa. Hayatını bana adamış, gerçeği öğrendiğinde bile beni bırakıp gitmemişti. Başımı kaldırıp odaya baktığımda evin bomboş hali gerçekleri acı bir tokat gibi suratıma çarptı.

Okumayı bırakıp, ayağa kalktım. Salona geçip kanepeye oturdum. Bir süre sessiz sessiz o günü yeniden geçirdim aklımdan, hatırlamaya çalıştım.

                           O gün

O gün de geç kalmıştı. Uzun zamandır böyleydi aslında. Kah ben geç kalıyordum, kah da karım, bir türlü evde biraraya gelemiyorduk. Gelince de uyku bahanesiyle yatağa yatıyor, boş boş tavana bakıyor, telefonla vakit geçiriyor, ardından uykuya dalıyorduk. Zaman hızla akıp gidiyor, her gidişte de mutluluğumuzdan bir parça koparıyordu. Bir birimizden uzaklaştığımızın farkındaydım. Evde sohbet edemez olmuştuk.

"Yemek yedin mi? Aç mısın?" dışında kelime kullanmıyorduk neredeyse. Biliyordum. Bir daha o konuyu açmayayım diye benden uzak geziyordu. Ama hayır, böyle devam edemezdi. Bu duruma son vermem lazımdı. Böyle sürüp gidemezdi. Ondan son kararını vermesini isteyecektim bu gece. Gel gör ki onunla konuşmak öyle kolay değildi. Kaç kez denemişsem de razı edememiştim. Nasıl olur olsun bu kez olması lazımdı.

'Bu gece karar verilecek' dedim kendi kendime. Ablamın

"evin erkeği sen misin, ya karın? Al karşına konuş, son noktayı koy. Vur elini masaya.' diye çınlayan sesi geldi kulaklarıma.

'El alemin ağzına sakız olduk. Şunu boşayıp doğurgan bir kadın alamadın gitti zamanında.'
O her konuştuğunda

"sorun bende, onun hiçbir suçu yok " diye söylemek istemiştimse de bir türlü söyleyememiştim. Kendim bu durumu kabul edemezken ona nasıl kabul ettirebilirdim ki. Her sustuğumda akrabaların bana olan şüpheli bakışlarını görebiliyordum. Fakat Tüp Bebek denemesi ardından karımın çocukları düşürmesi - tabii onlar bu çocukların tüp bebek olduklarını bilmiyorlardı - sorunun ondan kaynaklandığı düşüncesini pekiştirmişti akrabalarımın gözünde. Kurtulmuştum şüpheli bakışlarından, imalı laflarından. Şimdi sıra gelmişti bu işi çözmeye, fedakar koca rolünü sonuna kadar oynamam lazımdı. Karımı bir evlatlık almaya razı etmeliydim. Belki ondan sonra susarlardı.

Ablam da bizim için bir çocuk doğurabileceğini söyleyip duruyor zaten, kocası da dünden razıymış. 'Bunca malın devletin kime kalacaktı.' diyordu. İçkiyi tek dikişte kafama çekip sabırsızlıkla karımı beklemeye başladım. Kapıya takılarak çevrilen anahtarların sesini duydum.

Oturduğum yerden kalkmayarak sessizce bir gözüm kapıda onu izliyordum. İçeri geçip anahtarı dolabın üzerindeki vazoya bıraktı. Her zaman olduğundan farklı olarak ayakkabılarını yerine yerleştirmeden duvara tutunarak eve geçti. Yorgun ve bitkin bir hali vardı. Gözleriyle evi taradı. Işiklar açık değildi. Salona geçip kendisini koltuğa attı. Çantasını omuzundan alıp yanına koydu. Gözlerini kapadı. Ellerini alnına sürdü.

Neden?Where stories live. Discover now