"Siz bütün bunları yaşarken... Ben dönüp de hayatımı yaşamayacağım!" dedi Samet, Bora'nın elleri yakasında değilmiş gibi. "Ben bu kadar vurdumduymaz olmayacağım!"

"Olacaksın!" dedi Bora, Samet'i sarsarken. "Hayatının içine sıçmayacaksın!" Samet, Bora onu itince, iki adım geriye yalpalamış ve dengesini zar zor sağlamıştı. "Eğer bir daha bu eve, bizi ziyaret etmek dışında bir amaçla gelirsen, yemin ederim bu yaşında benden dayak yersin Samet! Yemin ederim!"

Bora, odadan çıkmak üzere hızla arkasını döndüğünde, Samet'in hırstan gözleri dolmuştu. Ona buruk bir gülümsemeyle baktım ve ben de hızlı adımlarla Bora'yı takip ettim. Yaptığı şey Samet'in gururunu incitmiş olabilirdi ama onun hayatını kurtarıyordu. Birlikte süslü salona doğru inerken, Bora'nın sakinleşmek için derin birkaç nefes aldığını fark etmiştim.

Belki de süslü salonun, amacına uygun olarak kullanıldığı nadir an'ların birindeydik. Yirmi bir kişi süslü salondaki yemek masasına oturmuş, belki de tüm gün Bora'yı beklemişlerdi. Bu beklemeye yaraşır bir şekilde de biz süslü salona girer girmez, hazır ola geçercesine ayağa kalkmışlardı. Çınar da aynı diğer insanlar gibi masadaydı ve fakat Aydın, Gökhan, Selim ve neden burada olduğunu anlamadığım Eren, diğer insanlardan farklı olarak, masaya oturmamışlardı. Selim, Bora'ya ayrıldığını sandığım sandalyenin arkasında, ayakta dikilirken; Gökhan ve Aydın da oturma grubuna geçmişlerdi. Süslü salondaki insanlar, görmeye alışık olduğum üzere, iş dünyasının çeşitli isimlerinden oluşuyorlardı ve hepsinin yüzünde, bir diğerinin benzeri olan bir ifade vardı. Bu ifadelerdeki seçilebilir en baskın duygu, hiç şüphesizdi ki korkuydu. Kara'dan korkuyorlardı.

Bora, insanlara üstten bir bakış atıp masanın baş köşesine geçerken, insanlar kakafoni yaratmış olmayı önemsemeden, "Hoş geldin Kara," demişlerdi. Kimse, bakışlarını bir an olsun Bora'dan çekmediği için, burada yokmuşum gibi hissederek oturma grubuna ilerledim. Bora, sandalyesine oturduktan sonra, bir bacağını diğerinin üzerine attı ve rahat bir tavırla arkasına yaslandı. Bakışları, masada oturan herkesin yüzünde dolaşırken, "Evet," dedi, ifadesiz bir şekilde. "Nedir?"

"Bağışla Kara..." İlk konuşan Gürbüz Biçkin'di. "Özür dilerim!" Ayağa kalktı ve Bora'nın oturduğu sandalyeye doğru ilerledi. "Dün akşam da dedim sana, ben sadece korktum. Asla sana, ailene düşman olmadım. Ne haddime. Ama bu da hataydı. Gerekirse ölmeliydim ama Mehmet Şahindağ'ın mekanına asla adım atmamalıydım. Hatamın farkındayım. Affet beni. Büyüklüğünü göster. Elini ayağını öpeyim."

Bora, Gürbüz Biçkin'e elini uzattığında, süslü salondaki herkes, benim gibi donup kalmıştı. Bakışlarım nedendir bilinmez, önce çaprazımda oturan Gökhan'ın bakışlarını buldu. Bora'nın üzerine yapışıp kalan bakışları şaşkınlıkla kısılmıştı ve dudakları da bir parça açıktı. Aydın'ın kaşları havalanmıştı ve her ne kadar çok şaşırdığı belli de olsa, dudaklarının sağ tarafı belli belirsiz yukarıya doğru kıvrılmıştı. Eren'in, aynı bir film izler gibi bakması normaldi ve fakat Selim de Bora'ya aynı Eren gibi bakıyordu. Eren, izlediği filmde karşılaştığı bir ters köşeye şaşıran sıradan bir seyirciyken; Selim, bu filmin benzerlerini defalarca kez izlediği ve hiçbirinde akışın bu şekilde olmadığını gayet iyi bildiği için şu an gördüklerine akıl sır erdiremeyen ve bunu da ifadesine yansıtmaktan çekinmeyen bir seyirciydi.

Aslında Gürbüz Biçkin de Selim'in olduğu kategorideki seyircilerden biri olabilirdi çünkü onun da sırf laf olsun diye, sırf öyle demek adettendir diye, sırf zaten elini de ayağını da öptürmeyecek diye bu cümleyi kurduğu aşikârdı. Haksız sayılmazdı. Ben de daha evvel, -bu cümleyi kurup kurmamalarını da geçip- Bora'nın önünde eğilip elini tutmaya ve öpmeye çalışan insanlarla karşılaşmıştım fakat Bora, hiçbirinin elini öpmesine izin vermemişken, şimdi, Gürbüz Biçkin'e elini, öpmesi için uzatmıştı. Elini öptürmesinin sebebinin ne olduğunu sorgulayacak değildim, çünkü buna gerek olmayacak kadar çok mafya konulu film ve dizi izlemiş, kitap okumuştum. El öptürmek, bu işin doğasında vardı. Patronun, liderin, babanın ya da hangi sıfata sahip olursa olsun büyük olan kişinin kim olduğunun ayırt edici özelliğiydi. Baktığım manzarada, neredeyse Godfather'ın ilk filminin son sahnesini görüyordum.

Maça Kızı 8 | Devam* Where stories live. Discover now