187.Bölüm

212K 10.9K 11.2K
                                    

Canım Maça Kızı 8 Ailesi,

Şuraya kocaman bir nazar boncuğu bırakıyorum, hepimiz için.

Yorumlarda buluşalım. Yorumlarınızı durmaksızın like'layan o kişi benim. En çok da bu buluşmalarımızı, anlık gelen yorumlarınızı, her bir satıra heyecanla ne yazdığınızı okumayı özleyeceğim. Sürekli de bunu tekrarlıyorum zaten. Ama ne yapayım, bazen bazen -bu ara sık sık- hüzünler başıma vuruyor işte.

Keyifli okumalar dilerim. Upuzun bir bölüm, tadını çıkarın. Bi' de sizi çok seviyorum! İyi ki varsınız, var olun. Kocaman öptüm. 🌻💛

♠️

Akşamın ayazı kendini hissettirirken, Levent'in arka sokaklarından birindeki villanın önünde, taksiden indim. Topuklu ayakkabılarım karanlık kaldırımda yankılanırken, demir kapıyı ittirdim. Yedi adım attığımda, iç kapının önüne gelmiştim. Zile bastım. Bir. İki. Üç. Dört. Beş. Altı. Yedi. Sekiz. On sekiz. Emre beni çoktan kameradan görmüş olmalıydı. Yirmi sekiz. Yirmi dokuz. Otuz. Kapıyı nihayet açtı.

"Umarım!" dedim sertçe. "Teklifin, onlarca insanı atlatıp da buraya gelmeme değecek kadar ilgi çekicidir!"

"Buyurun Nazlı Hanım," dedi, bir eliyle içeriyi işaret ederken. "Ben de sizi bekliyordum!"

"Beni mi bekliyordun?" diye sordum içeri girerken. Emre kapıyı kapattı. "Geleceğimi nereden biliyordun?"

"Telefon açmanızı bekliyordum aslında ama... Siz, evimin adresine kadar bulmuşsunuz," dedi Emre, gülümserken. "Kara, sizi arıyor yana yakıla. Bi' Interpol'e haber vermediği kaldı. Bu akşam ortadan yok olmanızın, benimle baş başa kalıp teklifimi dinlemeyi istemeniz dışında bir sebebi olamayacağını düşündüm."

"Demek ki teklifinin ilgi çekici olması, artık senin için çok daha önemli bir hâle geldi," dedim.

Başını beni onaylarcasına salladı ve "Ceketinizi almamı ister misiniz?" diye sordu.

"Hayır," dedim, antreden salona doğru ilerlerken. "Böyle iyi."

"Ne içersiniz?" diye sorduğunda, pencere önünde, birbirlerine karşı konumlanmış berjerlerden birine oturmuş ve bir bacağımı diğerinin üstüne atmıştım.

"O kadar çok vaktim yok, bir an evvel konuşalım," dedim. Oturması için bir diğer berjeri gösterdim. Emre berjere ilerledi ve oturdu. "Bütün bu olan bitenlerin gerisinde kalarak, kocamın eve dönmesini bekleyecek bir kadın olmadığım konusunda haklısın fakat evde oturup çocuk bakacak bir kadın olmadığım konusunda yanılıyorsun. Zira insan, çocuğuna, evde oturduğu yerden bakmaz, bakamaz. Çocuk öyle bir şey değil. Henüz çok küçükken ayağa kalkıp pışpışlaman, emeklemeye başladığında ise peşinden koşturman gerekir. Sadece bu bile insanın oturduğu yerden yapamadığı bir şey ve inan bana, bu hiçbir şey. Beslenmesi, bakımı, gelişimi, eğitimi falan derken annelik de aynı babalık gibi ciddi bir mesai gerektiriyor. Ve bu mesainin hakkını vermek, insanın nice yeteneğinden daha da ciddi bir yetenek istiyor. Annelik de yine aynı babalık gibi, herkesin altından layığıyla kalkamayacağı bir iş, anlayacağın."

"Elbette öyledir Nazlı Hanım," dedi, mahcup bir tavırla. "Ben... Annelik kavramını küçümsemedim."

Kaşlarım havalandı. "Küçümsedin. Belki, sırf beni manipüle etmek için inanmadığın cümleler kurmuşsundur, orasını bilemem ama küçümsedin."

Maça Kızı 8 | Devam* Where stories live. Discover now