Kader Rotası*

134K 7.9K 9.4K
                                    

Herkese merhaba,

Bu bölümü 8 Kasım'a yetiştirmeyi çok istedim ama Tüyap İstanbul imzası olduğu ve imza için gelen misafirlerim olduğu için mümkün olamadı. Ben de bugün yayınlamaya karar verdim. Bu bölümü, önümüzdeki son bölümlerden evvel okumamız gerekiyordu.

Ve önümüzdeki hafta Salı günü de, 21 Kasım'da, Ada'nın bizim evrenimizdeki ilk doğum gününde, Instagram canlı yayını yapacağım. Hafta sonu sizden sorularınızı sormanızı rica edeceğim ve elimden geldikçe doyasıya sohbet edebilmemiz için, canlı yayını uzun tutmaya çalışacağım.

Bilenler bilir, böyle şeylere takılmam. Ama belki, yeni bölüm okumamız gereken zamanda neden özel bölüm okuyoruz veya canlı yayın yapıyoruz falan diyenler olabilir. Buna saygı duymakla birlikte naçizane tavsiyem, son'a adım adım yaklaştığımız şu günlerde, Maça Kızı 8'i beklerken geçen her an'ın tadını beraber çıkarmamız. Ve her cümlenin, finale giden yolda bir adım olduğunu unutmamamız. Bunu da okuruyla altı buçuk senelik mesaisi olan bir yazar olarak sizden rica ediyorum.

Çok seviyorum! 💛
Var olun. ✨🙏🏻

P.S. Medyadaki şarkı da benden Nazlı ile Bora'ya gelsin. 💚🖤
dp.

🎲

26 Haziran 2010...

Zamanın akıp gittiğini en çok doğum günleri anlatır. Kendi doğum günlerinden ziyade, sevdiğin insanların doğum günleri. Hele ki aynı yaştaysanız. Pastadaki mum sayısı sembolik de olsa, hatta pastanın üzerine sadece tek bir mum veya birkaç mum da koyulsa, arkadaşının kaçıncı yaşını tamamlamış olduğunu bilirsin. En çok, Ceren'le ve Berkan'la tanıştığım ilk günü anımsadığımda, ne kadar büyüdüğümüzü net görebiliyorum. Büyüdükçe daha da güçlenen bağlar, geçmişe dönük hatıraları daha da pekiştiriyor. Ablamla, Gökhan'la ve Bahar'la kendimi bildim bileli arkadaş olduğumu düşünürsek, Ceren, sonradan tanışmamıza rağmen, onlar kadar özel bir yere yerleşmiş biri.

Aslında Ceren'i, Berkan'dan daha çok sevmiyorum ve zaten hayatımdaki insanlar arasında bir sevgi sıralaması yapamam, üniversitede tanıştığım Melis, Mila, Andrea, Stefan ve Julia'yı da çok başka severim ama Ceren'in yeri hepsinden ayrı. Niye bilmiyorum, bunun açıklamasını kendime bile yapamam ama onu ilk gördüğüm günden beri böyle bu. Her ne kadar Saint Benoît'nın bütün koridorlarında, bizim aramızda romantik bir şeyler olduğuna dair söylentiler her zaman konuşulmuş olsa da birbirimizi daima bir kardeşi sever gibi sevdik. Kendine aldığı karışık tostun yarısını bana ikram ettiği ve benim kolamdan bir yudum alıp alamayacağını sorduğu günden beri. Bazen, bazı arkadaşlıklar, sıradan bir şekilde başlar ve devamı, insanın kendisinin dahi öngöremeyeceği kadar güzel devam edebilir. İşte Ceren'le arkadaşlığımız da tam olarak böyle.

"Bonne anniversaire à Ceren,
Bonne anniversaire à Ceren,
Bonne anniversaire,
Bonne anniversaire
Bonne anniversaire à Ceren."

Benim yirmi üçüncü yaşımı doldurmama da çok az bir zaman kaldı. Muhtemelen ben, ne kadar itiraz etsem de yapılacağını bildiğim o partide, önüme getirilen pastadaki tek veya birkaç mumu üflerken, Ceren kadar neşeli olamayacağım. Zamanın akıyor olması, benim için, o kadar da güzel bir şey değil. Çünkü her geçen gün, üzerimdeki baskı artıyor. Bunu düşünmemeye çalışsam da çok başarılı olduğum söylenemez. Her geçen gün kaçınmaya çalıştığım o son'a daha da yaklaşıyormuşum gibi. O son, etrafımdaki herkes için bir hayal kırıklığı olur ve bundan çok korkuyorum.

Maça Kızı 8 | Devam* Where stories live. Discover now