69. BÖLÜM; "Tutkuyla Dans"

18.6K 2K 794
                                    

Selam!

Sezon finalinden önceki son bölümümüz. Söz verdiğim gibi upuzuuuun oldu.

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Çünkü tam üç bölümlük bir final yazacağım ve motivasyona ihtiyacım var.

Keyifle okuyun.

🖤

Umudumu kanatlarından çekiştiren kötü ruhlara; bileklerime çivili prangalar geçirmek için çıldıranlara; benliğimi yerle yeksan etmek isteyen tüm olasılıklara meydan okuyacak efsunlu gücü keşfetmiştim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Umudumu kanatlarından çekiştiren kötü ruhlara; bileklerime çivili prangalar geçirmek için çıldıranlara; benliğimi yerle yeksan etmek isteyen tüm olasılıklara meydan okuyacak efsunlu gücü keşfetmiştim.

Pes etmek yoktu.

Vazgeçmek yoktu.

Yok olmak yoktu.

Savaşacak, ele geçirecek ve daima var olacaktım. Çünkü Alaz, dudaklarından dökülen tek kelimeyle, bana kendime gelmem için gereken gücü vermişti.

Tanrım!

Yıllardır hasretini çektiğim o andaydım.

Gözlerindeki utangaç sevinci görünce, koşup onu kollarımın arasına almak istedim. O sevimli kafasını göğsüme bastırıp, tüm suratına dudaklarıma dokundurmak istedim. Ancak şatonun devasa kapıları bizim için almıştı ve muhafızlar bizi ateş sahasına götürmek için yanımıza ulaşmak üzerelerdi.

Aramızdaki onca mesafeye rağmen oğlumun gözlerine baktım ve dudaklarımın belirgin bir şekilde hareket ettirerek fısıldadım. "Seni seviyorum."

Mavi gözlerinden birini benim için kırptı. Sonra aynı şekilde dudaklarını hareket ettirdi. "Seni seviyorum anne."

Biran parmaklarını parmaklarımın arasından geçirdi. Gözlerinden birini tıpkı oğlunun yaptığı gibi kırptıktan sonra dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. "Mahkemeyi kazanmaktan başka şansın yok, sarışın. Aksi halde şu küçük herifi ben bile tutamam."

Gözlerim hala oğlumun gözlerindeyken, "Kazanacağım!" dedim, umutla. "Oğlum için..."

Ateş sahasına liderler geçidinden geçerek ulaştık. Tembihlediği birkaç husus dışında içimden geldiği gibi davranmamı söyleyen Biran, sıkça üzerime çevirdiği safir mavileri ile bana dinginlik veriyordu. Mistik kokusuyla hatırladığım ateş sahası, gerçekleşecek mahkeme için arka arkaya dizilmiş sandalyeler ve kürsülerle hazır hale getirilmişti. Havanın gizemli kızılına karışan meşalenin ateşi, is kokusunu havaya boca ederken, üç büyükler geniş kürsülerinde yerini almıştı. Kürsünün iki ayrı ucunda oturan büyücüler ise ilk kez görüyordum. Ancak kadın olanın tarzı Büyücü Bor'unkine oldukça benziyordu. Tıpkı onun gibi hatlarını belli etmeyen ve bedeninin her köşesini saran siyah bir elbise ile aynı renk garip bir şapkayı giyinmişti. Üç büyüklerin beni fark etmesiyle dizlerimi kırıp onları selamladım. Birbirine bakan iki tanık kürsüsünün ortasında bulunan ve yönü doğrudan heyete bakan tek kürsüye çıkmam istedi. Zaten böyle olacağını biliyordum. Biran ile ayrılan ellerimizin ardından bana söyleneni yaptım. Biran, karşısına Lord Hualp Koran'ın geçeceği tanık kürsülerinden birine geçti. Lord henüz teşrif etmemişti. Hiç etmemesini dilerken, omzumun üzerinden izleyicilerin bulunduğu sandalyelere baktım. Orada Mirel ile Mestan'ın bakışlarını yakalamayı başardım. Her ikisi de buradaki herkes gibi siyahlar içinde ve ciddi görünüyordu. Her daim özel; beyaz ve pelerinli kostümlerinin içindeki üç büyükler dışında...

KIZIL GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin