➳ yirmi sekiz

304 18 9
                                    




Aida, salak biri değildi. Tom'un kendisine saldırışı, sorduğu sorular kendisinin de kafasında bazı şeyleri birleştirmesine sebebiyet vermişti. Kendisine Rowenar adını takmış olan arkadaşı Rose'un bazı tuhaf davranışlarını "Ravenclaw" binasına girmiş bir öğrenci oluşuna yormuştu. Arada sırada gereksiz verilen bilgiler, dalıp dalıp gitmeler, fazla düşünceli hâller, kendinden eminliği, fazla şey bilişi... Bu gibi şeylerin çoğu, çoğu Ravenclaw öğrencisinde bulunurdu. Farklı konulardan da olsa hepsinin belli başlı bir birikimi, kendine kurdukları bir dünya ve bu dünya içerisinde fazlaca yaşama sık sık rastlanılır şeylerdi. Ancak Rose, her şeye fazla hâkim gibiydi. Okula, derslere, okulun ve derslerin alt yapılarına, profesörlerin neye göre seçildiğine; rastgele bir öğrencinin bilemeyeceği kadar bilgiyi kafasında topluyordu. Aida bunların hiçbirine aslında takılmamıştı. Nasıl araştırma yapacağını bilen herkes her türlü bilginin en derinine ulaşırdı. Tom'un söyledikleri, kuruculardan bahsedişi ve bütün bunları yaparken Aida'yı tehdit ediş biçimi, kendisinin de bazı noktaların üzerinde durmasına sebep olmuştu.

Aida, Tom'un da salak bir insan olmadığını biliyordu. Çocuğun kendisini köşeye sıkıştırdığı ve birtakım sorular sorduğu o gece; kendinden fazla emin görünüyordu. Bir şeyleri çözmüş, çözdüğü bu şeylerden kaynaklı olarak da rahatsız olmuş gibiydi. Rahatsızlık, tam olarak hissettiği şeyi de anlatmaya yetmezdi aslında. Tehdit edilmiş gibiydi. Doğru sözcük buydu.

Tabağındaki peynire çatalını batırdıktan sonra karşısına oturan isimle birlikte düşüncelerinden ayrıldı. Şimdi karşısına oturan kişiye çok daha farklı bir bakış açısıyla bakıyordu. Rahat değildi. Her hareketini gözlemek zorunda, kafasındaki soru işaretlerinin cevaplarını bulmak zorundaymış gibi hissediyordu.

Rose, önündeki tabağa ortadaki tabaklardan çeşitli kahvaltılıkları alırken son derece yorgun gibiydi. Genelde kendisinin dalgınlıklarını, sorunlarını ve takıldığı şeyleri sadece mimiklerinden anlayan birine göre; fazla farkında değildi.

"İyi misin?" diye sordu Aida sesinin eskisi gibi çıkmasına özen göstermeye çalışarak. O arkadaşıydı. Kuruculardan biri değildi. En azından bunu kendince ispat edene kadar bu şekilde davranmaya devam etmek zorundaydı.

"Asıl sen iyi misin?" diye sordu Rowena da. "Boğazın mı kötü? Fuları neden taktın?"

Aida otomatik olarak boğazındaki fulara götürdü elini. Riddle o denli sıkmıştı ki boğazının iki tarafında parmak izleri morarmıştı. Büyük ihtimalle gören kişilerin ilk aklına gelen şey birinin boğazını sıktığı değil, emdiği falan olacaktı. Bütün bunlarla uğraşmak istemediğinden ya da en küçük bir soru işaretine bile mahal vermek istemediğinden fular takmanın çözüm olduğunu düşünmüştü.

"Sabah biraz ağrıyordu. İlerlemesinden korktuğum için önlem diyelim." dedikten sonra gülmeye çalıştı. "Son zamanlarda çok sık görüşemiyoruz. Bir aydır seni derslerde de, ortak alanlarda da çok görmüyorum. Bir sorun yok değil mi?"

Rose, tabağına peyniri de aldıktan sonra gözlerini Aida'ya çevirdi. Gözlerine ulaşmayan bir gülümsemeyi dudaklarına oturttuktan sonra kafasını iki yana salladı. "Sadece biraz kendime yoğunlaştığım bir dönem oldu. Daha çok okudum, daha çok araştırdım falan filan."

Normalde irdelemeyeceği bu yanıtı irdelemek istedi. "Aaa, ne okuyorsun?" O sırada yanlarına Gogill'in gelmesiyle birlikte sorusu bir süre havada kaldı. İkili selamlaştı, Gogill kendisine selam verdi, nasıl olduklarını sordu derken Rose soruyu cevaplamadı. Aida peşini bırakmadı. "Ne araştırıyorsun, bu arada?" diye tekrar sordu ikilinin sohbetinin derinleşmesine izin vermeden.

salazar // dramioneWhere stories live. Discover now