Laf

136 24 0
                                    

"Mesajıma neden cevap vermedin?"

İşte buna nasıl cevap vereceğimi bilmiyordum. Bir süre yüzüne baktıktan sonra konuşmam gerektiğine karar verdim.

"Ben, ne demek istediğini anlamadığım için ne diyeceğimi bilemedim" dedim. Bu doğruydu çünkü anlamamıştım.

Hmm diyerek bedenini bana döndü. "Aklında hiçbir şey de mi canlanmadı" diye sordu.

O bana doğru öyle bakarken cevap vermek çok zordu, aklımdan geçenleri söylemek söz konusu bile değildi.

Yüzünü iyice yüzüme yaklaştırdı. Burunlarımız neredeyse birbirine değecekti. Nefes alışverişlerim yine dengesizleşmeye başlamıştı. "Sen sandığımdan da safsın" diyerek geri çekildi.

Ben daha bir şey diyemeden ayaklandı,
"Hadi bakalım bu kadar çalışma yeter. Artık anladığın kadarıyla hazırlığını yap, ben de kendi kısmımı yaptığımda tekrar üzerinden geçeriz" dedi eşyalarını toplarken.

Ben de kalkıp toparlanmaya başladım. Saat öğlene gelmişti bile. Yine karnımda isyan çıkmıştı ve sesi her yere yayılıyordu.

Sesle beraber bana dönüp "Yine mi bir şey yemedin Park Jimin ?" dedi tek kaşını kaldırmış bakarken.

"Fırsat olmadı" diyebildim sadece. Pekala, yemekhaneye geçelim ben de acıktım zaten, dedi ve yemekhaneye doğru yürüdük.

Aklım başımda değildi, binlerce şeyi aynı anda düşünüyordum sanki. Başım patlayacakmış gibi ağrımaya başlamıştı. Dengemi kaybetmiştim. Jungkook bana dengemi kaybettiriyordu. Ne düşüneceğimi bilemediğim için onca düşüncenin içinde boğuluyordum sanki.

✤✤✤

Kendime sürekli sakin olmam gerektiğine dair telkinlerde bulunuyordum. Düşünceli düşünceli yürürken birden bir şeye çarptım. Kafamı kaldırınca kocaman geniş bir sırt ile karşılaştım.

"Yahu nasıl oluyor bu Jimin, sen yürürken neden önüne bakamıyorsun" dedi hafif sitemli bir sesle.

"Yani şurada duran benim yerime çukur olsa düşeceksin, inanılmaz gerçekten" diye söylendi yine.

Ya ne sanki ben çok meraklıyım çarpıp durmaya. Zaten başım ağrıyor. O an karar verdim. Jungkookla ilgili hiçbir şey düşünmeyecektim artık. 2 gündür eziyet çekmekten sıkıldım.

Yemekleri alıp masaya geçtiğimizde Taehyung da gelmişti. Neler yaptık falan diye konuşurken telefonum çaldı. Arayan Jacksondı.

İkisi de ekrandaki ismi görmüştü. Taehyung yine çıldırıyordu, asıl anlamadığım Jungkook'un da sinirlenmesiydi.

"Ya derdi ne bu amk çocuğunun hala vazgeçmiyor, inanamıyorum" dedi sinirle.

"Taehyung biraz sakin mi olsan, ırzıma geçmedi sadece bir kahve içmeyi teklif etti. Abartıyorsun" dedim bu sefer sitemli bir sesle.

"İyi de amacı belli değil mi Jimin, ne alakası var kahveyle falan yapıştı resmen piç"

"Noluyor Taehyung, bu çocukla özel bir sorunun mu var senin ? Ne zamandır bana yürüyeceğini düşündüğün herhangi birine bu kadar sinirleniyorsun ? " bunu diyince yüzüne şaşkın ve mahçup bir ifade düştü.

O sırada telefon susmuştu. İzninizle diyerek geri aradım.

"Efendim Jackson"
...

"Evet yemekhanedeyim yemek yiyeceğim"
...

"Olur tabii, tamamdır o zaman haberleşiriz"
...

"Teşekkür ederim, sana da afiyet olsun"

Eee dedi birden Taehyung. Sen bana derdinin ne olduğunu söylemeden bir şey anlatmayacağım diyip konuyu kapattım. Artık sinirlerim bozulmaya başlamıştı.

Flawsome - JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin