Kader Rotası*

En başından başla
                                    

"Dilek tutmayı unutma aşkım!"

Gökhan, Ceren'den bile daha mutlu ama bunu yadırgamıyorum. Aylardır bugünü bekliyor. Bir tabloya graffitiyle, "Mon âme t'appartient," yazdı. Altına da imzasını, C ve G'nin iç içe geçeceği şekilde attı. Fransızca bildiğinden değil, benden yardım aldı fakat "Ruhum sana ait," cümlesini yazmak, tamamen onun fikriydi.

Graffiti, lisede, bir proje ödevi sonrasında hoşlandığım ve keyif için uğraştığım bir şeydi ama Gökhan bu işi, benden daha çok sevdi. Ablamın bir arkadaşı bana pratik yaptırırken, Gökhan şüphesiz ki benden daha ilgiliydi ve bu konuda kesinlikle benden daha yetenekli. Her ne kadar Andrea, İngiltere'deyken bana birçok püf noktası öğretmiş olsa da bu konuda hiçbir zaman Gökhan kadar iyi olamam. Yine de ikimiz de zaman zaman, elimize sprey boyaları alıp, bizim evin arka bahçesinin duvarlarını boyamayı seviyoruz. Benimkisi tamamen kafa boşaltmak için ama Gökhan bu konuyu epey ciddiye alıyor. Nitekim, Ceren'e yaptığı doğum günü hediyesi tablo da çok güzel oldu.

Belki de bu, iki sevgili olarak kutladıkları son, bilemedin sondan bir önceki doğum günüdür Ceren'in. Evlenecekler. Gökhan, 14 Şubat'ta, Ceren'e evlenme teklifi ettiğinden beri zaten daha mutlu biri. Bu mutluluğun bir benzerini de Ceren'in yüzünden okumak mümkün. Çok güzel bir ilişkileri var. Anneme, babama, Kemal Abi'ye ve Filiz Hala'ma göre, evlenmeye karar vermeleri için aslında çok erken ama açıkçası ben öyle düşünmüyorum. "Ya Ceren'le evleneceğim ya da hiç kimseyle evlenmem," demişti Gökhan, bir keresinde. O zaman, Ceren ve ben daha lisedeydik ve bu söylemini ciddiye bile almamıştım.

Ama bugün, ona inanıyorum. Birlikte kaç seneyi devirdiler ve ikisinin de, içinde birbirlerinin olmadığı tek bir hayalleri bile yok. Hiç sorun yaşamıyorlar mı, yaşıyorlar. Tartışmıyorlar mı, tartışıyorlar. Fikir ayrılıklarına düşmüyorlar mı, düşüyorlar. Ama bütün bunları o kadar olgun bir yerden çözüyorlar ki her defasında gıpta ediyorum. Kendi aralarında muhteşem bir dil oluşturdular ve birbirlerini hiç kırmadan, ayrılık noktasına gelmeden, büyük büyük ve geri dönüşü olmayan kavgalar etmeden, bir şekilde orta yolda buluşabiliyorlar. En önemlisi de birbirlerini çok güzel tamamlıyorlar. Belki de taban tabana diyeceğim kadar zıtlar ve bu zıtlıklar, bir uyumsuzluğa dönüşmeden, birbirlerini beslemelerine olanak sağlıyor.

"Bonne anniversaire!" dedim, Ceren'in sol yanağından öperken. "İyi ki hayatımdasın!"

"İyi ki sen de benim!" dedi Ceren, boynuma sımsıkı sarılırken. "Seni çok seviyorum Bora! Laf arasında söylediğim her şeyi önemsiyor olmanı da! Çok, çok teşekkür ederim!"

Üzerindeki elbiseden, daha doğrusu doğum günü hediyemden bahsediyor. İngiliz bir modacının tasarladığı elbisenin, sezon başında açık arttırmaya çıkacağını, almayı çok istediğini ama bir yandan da bir elbiseye asla bu kadar para verebilecek durumda olmadığından bahsetmişti. Dediği gibi, laf arasında. Öylesine bir serzenişti, zaten Ceren önemli ya da önemsiz, aklından geçen her şeyi paylaşmayı sever. Yeni mezun biri olarak, kendi finansman şirketini kurmaya çalışıyordu ve ailesinden aldığı desteğin dışında, ciddi anlamda borçlanmıştı da. Bugüne kadar ailesi ve arkadaş çevresi sayesinde oluşturduğu network, kısa zamanda bütün yatırımını amorti edecek bile olsa, yeni bir iş kurmanın gerginliğini taşıyor ve bir süredir, alacağı her şeyi iki, hatta üç kez düşünüyor. Aslında ailesinin maddi durumu gayet iyi. Babası, bir marketler zincirinin hissedarı. Ama Ceren'in en sevdiğim özelliklerinden biri, kimseye tutunmadan ayakta kalmayı çok ama çok önemsemesi.

"Çok yakışmış ama değil mi?!" dedi Gökhan, araya girerek.

Ceren'in üzerindeki kırmızı, sırtı açık mini elbiseyi tepeden tırnağa süzerken, "Evet," dedim. Eline küçük bir öpücük kondurdum. "Muhteşem görünüyorsun!"

Maça Kızı 8 | Devam* Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin