21. YÜZYILA YARAŞIR BİR FABL

18 3 4
                                    

Dikkat: Bu öykünün karakterleri gerçek hayattan uyarlanmıştır. Etrafınızda bu karakterlerde insanlar varsa 'ki çağımızda olmaması imkânsız' onlara bu sıfatlarla sesleniniz.



- Bu öykü oldukça sıradan ama bir o kadar mantığa aykırı. Karakterler hayatın içinden ama gerçek olamayacak kadar enteresan. Eğer gururunuz biraz fazla ise bizim öykünün 'kurdu' gibi; uyarmak isterim ki yapılan haksızlıklara biraz sinirlenebilirsiniz. Eğer kendinizi 'Yarasa' ya yakın hissediyorsanız rica ederim tanışmayalım bile. Tamam, tamam başlıyoruz...




Bir varmış bir yokmuş. Acaba gerçekten hiç var olmuş mu kimse bilmezmiş? Var olmuşsa nereye yok olmuş? Mişler muşlar bir kenarda dursun Bilge Dağının çok uzağında ağaçları gökyüzüne dokunmak için yarışan, nehirleri mercan rengi ve coşkuyla taşan, her bir çiçeği farklı renklerde, yüzlerce hayvana ev sahipliği yapan bir orman varmış. Dışarıdan bakıldığında orman çok huzurlu gibi görünse de oldukça adaletsiz bir şekilde yönetiliyormuş. Ormanda yaşamını sürdüren tüm hayvanlar mutsuz ve yönetim şeklinden şikâyetçiymiş. Çünkü bu krallığın öyle bir kralı varmış ki kendini ormanın, hatta tüm kâinatın sahibi sanıyormuş. Kral orangutan bir dev kadar büyük ve dünyadaki tüm kötülükleri simgelercesine çirkinmiş. Yüzü mü daha çirkin yoksa bedeninde taşıdığı kalbi mi kimse bilmezmiş. Bu kral adaletsiz, kaba, hoşgörü ve anlayış nedir bilmeyen, etrafındaki tüm hayvanları küçümseyerek davranan ve kimseye vefa duygusu olmayan bir kralmış. Yönettiği halk tarafından hiç sevilmez ama halkı korkuttuğu için kimse ona bir şey diyemezmiş. Halkı tarafından korku ve minnetsizlik ile anılan kralın kendi vücut ölçülerinin yarısı kadar, cahil ve beceriksiz bir karısı varmış. Tüm beceriksizliğini ormandaki çiçeklerden yaptığı takıları vücuduna iliştirerek saklamaya çalışırmış. Kralın tüm gücünden ve itibarından yararlanır ama kendisi hiçbir şey beceremezmiş. Hal böyle olunca kral, halk yönetimini sağlamakta kendisine yardım edecek bir yandaş bulmuş. Bu yandaş kralın havada karada olan biten her şeyi kendisine haber eden bir yarasaymış. Yarasa da en az kral kadar acımasız ve gaddarmış. Tüm kan emici özelliklerini krala yaranmak için kullanan yarasa, orangutanın omuzunda yaşarmış. En az kraliçe kadar asalak olan yarasa yalan söyleyebilme kabiliyeti sayesinde bu görevi kapmış. Çok kıskanç ve kendisinden başka kimseyi düşünmeyen yarasa, krala başka kimsenin hizmet etmesini istemezmiş. Bazen kraliçenin bile...

Gündüzleri uyurken etrafı dinler, gece tüm ormanı uçarak dolaşır, yalanlarını bir bir krala anlatıp halka karşı doldururmuş. Kral yarasaya çok güvenir o ne derse kendi fikri gibi tebaasına iletirmiş. Ama halk bu kötü fikirlerin kan emici tarafından verildiğini bilirmiş. Yarasa sadece kral orangutan için değil; yeri geldiğinde kraliçe için de çalışırmış. O kadar usta bir yalancıymış ki kral ve kraliçeyi bir olayda farklı yalanlara inandırabilirmiş. Kraliçe cehaletinden, kral ise makamının vermiş olduğu gücün egosundan yarasayı sorgulamayı akıl edemezmiş.

Onlar kendi riyakâr dünyalardın da uğraşadursun ormanın derinliklerinde yaşayan dürüst, adil, çalışkan ve güzel kalpli hayvanlarda varmış. Kurt sürüsünün dişi lideri bunlardan biriymiş. Her zaman orman içindeki adaleti sağlamaya çalışır, sürüsüne mensup kurtlara hep çalışmayı, dürüstlüğü, ve haksızlık karşısında boyun eğmemeleri gerektiğini söylermiş. Adil ve onurlu bir lidermiş.

Tavus kuşu bu ormanda güzelliği, zarafeti, disiplini, kuralı ve planlı çalışmayı temsil edermiş. Eşi benzeri bulunmayan tüylere sahip olmanın verdiği öz güvenle yürür ama bu konuda kendini beğenmişlik hiç yapmazmış. Yaptığı bütün işleri önceden planlar; aksaklığa asla müsaade etmezmiş. Kendine has bu tavrı ile herkes tarafından sevilir ve takdir edilirmiş.

Ormanda umursamaz ve özensiz tavırlarıyla dikkat çeken bir isim varmış ki bu leylekmiş. Leylek gökyüzüne yakın olduğundan mı bilinmez kurallara uymakta biraz zorluk çeker, dikkati hep dağınık ama verilen görevleri hep kendi tarzıyla yerine getiren bir hayvanmış. Uçkun ve havalı tavırlarının yanı sıra sevimli bir sakarlığı da varmış. Ama o her koşulda gülmeyi başarır etrafındaki herkesi de gerek isteyerek gerekse de sakarlıklarıyla gülümsetmeyi başarırmış.

Ormanın neresinde yaşadığı, kiminle dost kiminle düşman olduğu belli olmayan, sinsiliği ve yalaka tavırlıları yüzünden hep yalnız kalmak zorunda olan, makam ve mevki için herkesin arkasından oyunlar oynayan bir tilki varmış. Bu tilki sürekli yer değiştirir yalanları ortaya çıkınca başka diyarlara gidermiş. Ve nihayet yolu bizim adaletsiz kralın ormanına düşmüş. Kral Orangutanı gizlice izler yarasa gibi olmak için iç geçirirmiş. Yarasanın bulunduğu makam tilkiyi oldukça cezbediyormuş. Ve bunun için elinden gelen tüm sinsiliği yapmak için işe koyulmuş. Dişi kurdun orman düzenini kraldan bağımsız ve habersiz, adaletli bir şekilde yürütmek için kurduğu bir konsey varmış. Bu konseyde dişi kurt liderlik yapıyor, tavus kuşu ve leylek onun verdiği kararlara saygı duyup kendi kolonilerine iletip uyguluyorlarmış. Tilki sinsiliği ile bu konseyin varlığını keşfetmiş; onların arasına girip güvenlerini kazanarak, orangutan için bilgi toplamayı planlamış. Bunun için en uygun adayların tavus kuşu ve leylek olduğuna karar vermiş. Dişi kurdu asla ikna edemeyeceğini bilen kurnaz tilki, ilk hedef olarak uçkun leyleği seçmiş. Nehir kenarında diğer kanatlı hayvanlarla konuşurken yanlarına usulca yanaşıp leyleğin yanında hasta rolü yapmaya başlamış. Kendini yosunlu bir taşın üzerine sereserpe bırakan tilki, ayaklarını havaya kaldırıyor; acıdan kıvranıyor gibi sesler çıkartıyormuş. Merhametli leylek hemen tilkinin yanına gelmiş ve onun iyileşmesi için şifacı kaplumbağaya haber uçurmuş. Kaplumbağa mağarasından gelene kadar tilki yaptığı numarayı bırakıp leyleğe övgü dolu sözler söylemiş. Onu iyileştirenin leylek olduğunu, bu iyiliği için leylek ne isterse onu yapacağını söyleyip durmuş. Leylek, tilkinin iyileşmiş olmasından o kadar mutluluk duymuş ki nasıl iyileştiğini sorgulamamış bile. Belki de önemsememiş. Leylek ile muhabbet kuran tilki, tavus kuşu için çeşitli planlar yapmış. Biliyormuş ki tavus kuşunu ikna etmek leylek kadar kolay olmayacakmış.

Başka bir sabah tilki, çiçek bahçesini andıran orman yolunda salınarak yürüyen tavus kuşunu görmüş. Ağaçların ardından onu izleyip tüylerinin ne kadar eşsiz olduğunu fark etmiş. Yavaşça yanına yaklaşıp en güzel çiçeği kopartıp ona vermek istemiş. Tavus kuşu kibirli bir tavırla ona bakarak çiçeği almayı reddetmiş. Ve yoluna devam etmiş. Tilki tavus kuşunun kolay lokma olmadığını orada anlamış ve gizliden gizliye onu takip etmeye devam etmiş. Tavus kuşu ormanın insan köyüne yakın tarafına geçtiğini fark etmeden ilerlemeye devam ediyormuş. Tilki olacakları önceden sezmiş olacak ki tavus kuşunu izlemeyi biran bile bırakmamış. Ağaçların sıklaştığı bir yerde avlanmaya çıkan bir insan kalın bir ağaç gövdesinin arkasına saklanmış. Tavus kuşu başına geleceklerden habersiz ilerliyor avcının eşsiz güzellikte ki kuyruğuna göz diktiğini fark etmiyormuş. Derken avcı elindeki ağı tavus kuşunun en savunmasız anında üzerine atıp onu tuzağına düşürmüş. Ağların içerisinde çaresizce çırpınan tavus kuşu neye uğradığını şaşırmış. Tilkinin beklediği fırsat gelmiş ve saklandığı yerden çıkıp ağı toplamaya çalışan insana saldırmış. İnsan, tilki ile baş etmeye çalışsa da tilki tüm vahşiliği ile saldırıyormuş. Ve sonunda insan pes edip tavus kuşunu bırakıp kaçmaya başlamış. Bir süre arkasından koşan tilki, yeteri kadar uzaklaştıktan sonra geri dönüp tavus kuşunu ağların içerisinden kurtarmış. Tavus kuşu o kadar mutlu olmuş ki tilkiye sonsuz minnet ve teşekkürlerini sunmuş. Hayatını kurtaran tilkiye ödül vermek için onun için istediği her şeyi yapacağını söylemiş. Tilkinin de beklediği tam olarak buymuş. Buralara yeni geldiğini daha önce yaşadığı ormanda iyi bir lider olduğunu ama yeni yerler keşfetmek için oradan ayrıldığını söylemiş. Söylediği yalanlara tavus kuşu inanıyor; onun iyi kalpli bir tilki olduğu konusunda emin oluyormuş. Tilki o kadar sinsice yaklaşıyormuş ki attığı her adımı planlıyor, kan emicinin görevini elinden alıp kral orangutanın sağ kolu olmak için emin adımlarla ilerliyormuş. Tilki tavus kuşuna teşekkür edip şu an için bir şeye ihtiyacı olmadığını olursa onu bulacağını söylemiş. Tavus kuşu bu durumun bir tuzak olduğundan habersiz şükranlarını sunarak yoluna devam etmiş.

Tavus kuşu soluğu dişi kurdun yanında almış. Başına gelen korkunç olayı kurda anlatıp tilkinin ne kadar iyi bir hayvan olduğunu savunuyormuş. Dişi kurt olanları dikkatle dinlemiş. Ama kalbinin derinliklerinde onu ele geçirmeye çalışan kötü bir his uyanmış. Bu duyguyu daha önce kimseye karşı hissetmeyen kurt, yaşadığı duygu karşısında şaşkına dönmüş. Tilkiye karşı hissettiği bu kötü düşünce onu rahat bırakmıyor, tilki hakkında bilgi toplamaya teşvik ediyormuş. Dişi kurt adımlarını sağlam atıyor, hissettiği bu huzursuzluktan kimseye bahsetmeme kararı almış.

Dişi kurt tavus kuşunu dinleyip evine uğurladıktan sonra en güvendiği iki adamını tilkiyi izlemesi ve bilgi toplaması için görevlendirmiş. Dişi kurt kendi sürüsüne çok güvenir onlar için elinden gelenin hep daha fazlasını yapmaya çalışırmış. Görevlendirilen iki kurt, ormanın derinliklerinde tilkiyi aramaya başlamışlar. Ama tilki bu... Sinsiliği ile ünlenmiş bir kere. O iki kurdun kendisi için yola çıktığını gördüğü anda planlarını yapmaya başlamış. Kendisi için bulduğu mağaraya gidip onların gelmesini beklemiş. İki kurt mağarayı bulduklarında tilki mağaranın kapısında onları bekliyormuş. Tüm hileci tavrını bürünüp kurtları beklediğini söylemiş. Kurtlar bu duruma oldukça şaşırmış; sonuçta bu bir gizli görevmiş. İki kurt temkinli davranmak için tilkiye geleceklerini nerden bildiğini sormuşlar. Tilki, dişi kurdun kendisine haber gönderdiğini, göndereceğim iki kurdu eğer öldürürsen kendisine konsey üyeliği vereceğini söylemiş. İki kurt tilkinin konsey hakkında bildiklerini duyunca söylediğinin doğruluğundan şüphe etmemişler. Ama ihanete uğrayan kurtlar öfkelerini dışa vurmak için öyle bir ulumuşlar ki yeri göğü inletmişler. Ulumaları öyle şiddetle çıkmış ki orman sakinleri o seslerin Zeus'un şimşeklerinden geldiğini düşünmüşler. Tilki iki öfkeli kurda sakin olmalarını, kendisinin böyle bir kötülüğü yapmayacağını, ama bunun karşılığında dişi kurdun tüm planlarını anlatmalarını istemiş. Kurtlar bu anlaşmayı kabul edip dişi kurdun orangutan hakkında planladığı her şeyi anlatmışlar. Tilki iki kurdu tuzağa düşürdüğü için çok mutlu bir şekilde onları dinliyor, dişi kurdun yanına gittiklerinde tilkiyi her yerde arayıp fakat hiçbir yerde bulamadıklarını söylemelerini tembihliyormuş. Tilki, dişi kurdun tüm planlarını öğrendikten sonra dostça tavrını bürünüp iki öfkeli kurdu sürüsünün yanına göndermiş. İki kurt, tüm öfkelerini gizleyip dişi kurdun yanına gitmişler. Dişi kurda tilkiyi her yerde aradıklarını fakat bulamadıklarını söylemişler. Dişi kurt bu iki kurda çok güvendiği için tilkinin artık kendi ormanlarında olmadığını düşünmüş ve iki kurda teşekkür ederek yanlarından ayrılmış. İhanete uğradığının farkında olmayan dişi kurt, konsey üyeleri ile görüşme yapmak için hazırlıklar yapmaya başlamış.

Tilki iki kurttan öğrendiği tüm bilgiyi Kral orangutana anlatmak için çoktan yola koyulmuş. Kralın yaşadığı koca gövdeli çınar ağacının yakınına geldiğinde kan emici yarasa, yabancı birinin yaklaştığını anlayıp hemen tilkinin yakınına uçmuş. Kim olduğunu ve buralarda ne aradığını sormuş. Tilki çok iyi biliyormuş ki kan emici yarasa ile arasını iyi tutmadan orangutana erişemezmiş. Tilki uzak diyarlardan geldiğini, kalacak bir yer aradığını orman sakinlerinin bu konuda yardım edecek tek kişinin yarasa olduğunu söylediklerini söylemiş. Yarasa ormandaki her konuya hakim olmayı çok sevdiği için tilkinin kulağa hoş gelen sözleri kan emiciyi oldukça kibirlendirmiş. Tilkiye kalacak bir yer gösteren kan emici yeniden kralının yanına gitmiş.

Öğlen güneşinin tepeden yeryüzüne sarıldığı saatlerde konsey toplanmaya başlamış. Toplantı saatinden önce tavus kuşu gelmiş. Her toplantıya vaktinde gelir, asla gecikmezmiş. Leylek ise bu durumun aksine toplantıya hep geç kalır asla zamanında orda olmazmış. Dişi kurt sinirlenmeye başlarken gökyüzünden süzülen leylek görünmüş. Hızını alamayan leylek ağaç dallarına çarparak konseyin önüne düşüvermiş. Onun bu halinden tavus kuşu utanmış. Leylek yavaşça yerden kalkıp üzerindeki toz toprağı silkeledikten sonra özür dileyerek yerine geçmiş. Ve nihayet konsey toplantısı başlamış. Dişi kurt, kralın son zamanlarda halkına daha acımasız davrandığını böyle giderse halkın isyan edeceğini ve hayvanlar arasında büyük bir kargaşa çıkacağını söylemiş. Tavus kuşu her zaman olduğu gibi dişi kurdu destekliyor, o da kendi fikirlerini sunuyormuş. Leylek olayları tarafsız bir şekilde dinliyor; onların vereceği karara itaat edeceğini söylüyormuş. Dişi kurt bu adaletsizliğin daha fazla devam etmemesi gerektiğini, kralı tahtından indirmek için ellerinden geleni yapacakları için mücadele etmeleri gerektiğini söylemiş. Sözler verilmiş, planlar yapılmış ve toplantı bitmiş. Herkes ait olduğu yere geri dönmüş. Kendilerini bekleyen ihanet rüzgarlarından habersiz.

Sinsi tilki; güneş ufuk çizgisinden görünmeye başladığı zamanlar kaldığı mağaradan çıkıp ormanda geziyor, kan emicinin güvenini kazanmak için ona anlatacağı olayları gözlemleyip akşam olduğu vakit kan emicinin yanına gidiyor ve yalanları ile katmerleştirdiği olayları ballandıra ballandıra anlatıyormuş. Asalak kan emici tilkiyi dikkatle dinliyor Kral Orangutana akşam raporu vermek için sabırsızlanıyormuş. Kan emicinin vakti geldiğinde Kral Orangutanın omuzuna konup orman halkının yaptığı her şeyi hatta iyi şeyleri bile kötü gösterip kulağına usul usul fısıldıyormuş.

Kral orangutan ise kan emicinin dolduruşuna gelip hiç suçu olmayan hayvanlara türlü türlü cezalar veriyormuş. Kimisini ormanın insanlara yakın olan bölgesine sürgüne gönderiyor, kimisini aç bırakıyor, bazıları da ortadan kayboluyor kimse başlarına ne geldiğini bilmiyormuş.

Sirius'un Hikaye Evreni Where stories live. Discover now