12

160 18 3
                                    

ruhu dinlendirme yağmurları

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.

ruhu dinlendirme yağmurları

Kapının eşiğinde dikilmeye devam ederken boynuna dolanan kollar ile şaşkındı. Genç olanın söyleyebileceği sözleri, yapabilecekleri, tepkisi üzerine derin derin düşüncelere dalmış olsa dahi onu ilk gördüğünde sıkı bir sarılma vereceği aklının ucundan geçmemişti. Burnuna dolan tatlı bir koku vardı üzerinde. Burnunu çekiyor olduğunu duyuyordu. Bedenk hareketsiz, öylece dikiliyordu. Aklında gezinen hiçbir senaryo gerçeğe dönmemişti. "Geldin." diye fısıldadı genç olan, sesi öyle titrek çıkmıştı ki içi ezildi. Kendi düşünceleri ve yüreğindeki karmaşa arasında gidip gelirken onun ne hissettiği üzerine hiçbir zaman kafa yormamıştı. Kim Taehyung o an bir karar vermesi gerektiğini biliyordu. Kendine ve ona eziyet etmeye son vermek istiyor muydu? Tek bir hareket yeterliydi.

Kolları sevdiği genç bedenin beline dolanırken kokusunu içine çekti. Kararını vermişti. Genç olanın yüreğinde biriktirmiş olduğu tüm acıları alacak, yerine korku duyduğu sevgiyi koyacaktı.

Jungkook'un -artık zihninde bile onun ismini kullanabilecek kadar kendini ona kaptırmıştı- ağladığını duyuyordu. Bedeni ağlamanın etkisi ile kolları arasında hafif sarsılıyor, dudakları tenine değiyordu. "Bana geldin." dedi bu kez, onun varlığından emin olmaya çabalıyordu. Bir eli Jungkook'un sırtında gezinmeye, ona teselli vermeye başladı. Bedenini biraz daha kendine çekti. Şiddetini arttırmış yağmurun altında olmalarını umursamadan aylardır ayrı kalışlarının acısını çıkarmaya çabalıyorlardı. Aynı evin içerisinde gözleri bile birbirine değmeden yaşadıkları kaçma kovalama hikâyesi sona ermişti; birbirlerine muhtaç olduklarını biliyorlardı.

"Sana geldim."

Kim Taehyung kendini tutmak istemiyordu. O trene bindiği andan beri yapmak istediklerini yüreğinde sıralanmıştı. "Sana geldim, Jungkook. Ağlama, inci tanelerin kaybedilemeyecek kadar değerli." diye fısıldadı, başını hafif hareket ettirdi. Dudakları Jungkook'un beyaz boynuna dokundu, kolları arasındaki beden ani dokunuşuyla titredi. "Onları çektiğim acıdan dolayı kaybedeli çok oluyor. Bırak, bu kez mutluluk sebebiyle kayıp gitsinler." dedi Jungkook, Taehyung bir kez daha onu boynundan öptü ve içeri girmeleri gerektiğini söyledi. Jungkook bir an olsun onu bırakmak istemiyordu. Dokunuşlarını çekmedi, alnını Taehyung'un omzuna yasladı ve bekledi. "Ben gitmeyeceğim, korkma." Onun tüm korkularını anlıyordu. Gözüne çekilmiş perde yırtıp atılmıştı bir kere, her şey net bir şekilde karşısındaydı. Ona karşı koyamazdı artık.

Jungkook ruhunun bir parçası hâline gelmişti.

Sıcak evin içerisinde bir an nereye oturacağını bilememiş olsa da bileğinden tutmakta olan Jungkook onu koltuklardan birine yönlendirdi. "Ben sana sıcak bir şeyler hazırlayayım, üzerini değiştirmek ister misin?" diye sordu; Kim Taehyung hiçbir şey yapmak istemiyordu. Evin içinde heyecan içinde dolanan ve bir şeyler yapmak konusunda karar vermeye çalışan Jungkook'u izlemek hoşuna gitmişti. "Jungkook, biraz soluklan." diyebildi, genç olan mutfaktaydı ve sıcak bir çay hazırlamak için malzemeler arıyordu. "Siyah çay mı istersin yoksa yeşil çay mı hazırlayayım? Meyve çayı ister misin?" Jungkook'un heyecanı kendisine de bulaşmıştı, yüreği içten içe yanıyordu. "Meyve çayı olabilir." diye yanıtladı onu, biraz arkasına yaslandı ve kendisi için bir şeyler yapmaktan keyif olan çocuğu izledi.

bir serzeniş öyküsü' taekookTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon