Bölüm 84

120 22 0
                                    


İleriye Doğru Koşmak



Gece geç saatlerde Ting Shuang yatağında uzanmış, telefonda Bai Changyi ile konuşuyordu.

"Bir mendil kaybettiğini fark ettin mi?" Ting Shuang unuttuğu mendili elinde tutuyordu.

Bai Changyi "Hayır" dedi.

Ting Shuang mendili kameraya doğru kaldırdı, "Bu hep benimleydi."

Bai Changyi güldü, "Mm, biliyorum."

"Öyle mi?" Ting Shuang, "Ama az önce kaybettiğini fark etmediğini söyledin." dedi.

Bai Changyi, "Seninle birlikte, bu nasıl kaybetmek sayılır?" dedi.

Kaybetmiş sayılmıyor gibi görünüyordu.

Ting Shuang parmağındaki yüzüğe baktı.

Tabii ki sayılmazdı.

Telefonu bir kenara bıraktı ve büyük bir özlem duygusuyla yatağın üzerinde birkaç kez yuvarlandı. Daha sonra telefonu tekrar eline aldı ve Bai Changyi'ye "Kocacığım, ben uyumaya gidiyorum" dedi.

Bai Changyi, Ting Shuang'ın ona böyle seslendiğini ilk kez duyduğunda dudaklarının kenarları kıvrıldı, "Ne dedin sen?"

"Öhömm.. dedim." Ting Shuang kahkahasını tuttu ve bir haber sunucusu gibi kelime kelime duyurdu: " Kocan, yani ben, uyumaya gidiyorum."

Vurgu cümlenin ilk yarısına yapılmıştı.

"Mm." Bai Changyi gülerek onu şımarttı, dudakları mikrofona yaklaşırken alçak bir tonda "İyi geceler" dedi.

"İyi geceler." Ting Shuang telefonu kapatmak üzereyken aklına bir şey geldi. Sonra Bai Changyi'ye sordu: " Senin tarafta hava henüz kararmadı mı?"

Bai Changyi pencereye doğru yürüdü, "Güneş batıyor."

Çıplak ayaklı Ting Shuang da yataktan kalktı ve pencereye doğru yürüdü, perdeleri açtı, "Burada sabahın erken saatleri ve gökyüzünde birçok yıldız var."

Bai Changyi ile birlikte avluda, dağlarda ve karanlık denizin üzerinde gördüğü sayısız yıldızı düşündü.

Bai Changyi, "Burada da bir sürü yıldız var" dedi.

Ting Shuang, "Onları orada göremezsin, orası henüz karanlık değil" dedi.

"Onları göremiyorum." Bai Changyi parlak ufka baktı, göz kamaştırıcı güneş ışığı yıldızların görünmesini engelliyordu, "Ama gökyüzünde olduklarını biliyorum."

Ting Shuang'ın zihninin içi aniden sakinleşti. Çoğu zaman Bai Changyi'yi göremiyordu ama Bai Changyi'nin orada olduğunu biliyordu. Pencere kenarına oturdu ve Bai Changyi ile Zhu Wenjia hakkında konuştu. Konuşurken, çocukluk günlerinde yaşadıkları önemsiz olayları hatırladı, ta ki bir saat önce birlikte futbol oynadıkları ana kadar. Tüm bu süre boyunca, esintide sallanan yapraklar gibi yumuşak bir sesle konuştu.

"Biliyor musun, küçük kardeşimi eski kıyafetlerimi giyerken görmek, kendimi geçmişte görmek gibi hissettiriyor. Bu duyguyu nasıl tarif edeceğimi bilemiyorum..." Ting Shuang başını çevirdi ve bir süre pencerenin dışındaki gece gökyüzüne baktıktan sonra bakışlarını telefon ekranına çevirdi.

Bai Changyi gözlerinde hafif bir gülümsemeyle Ting Shuang'a baktı. Ting Shuang'ın neden bahsettiğini biliyordu.

"Çatıştığımız ya da işleri berbat edip sorun çıkardığım zamanları düşünürdüm - bunu sık sık yaptığımı biliyorum." Ting Shuang durakladı, "Beni hiç suçlamadın ve hiç kızmadın. Bugün Zhu Wenjia benimle konuşmaya geldiğinde birdenbire anladım... Senin yerinde olmanın nasıl bir şey olduğunu."

Meğer bu tür bir sakinlik disiplinden değil, basit bir 'bu bir şey değil' düşüncesinden kaynaklanıyormuş.

Sanki yeni doğum, yaşlılık, hastalık veya ölüm dahil hiçbir şey bu kadar önemli olamazdı.

Bu karmaşık bir duyguydu ve Ting Shuang bunu hemen açıklayamadı.

Bai Changyi'nin etkisi olabilirdi ya da dağlar ve nehirler arasında yol aldıktan sonra hayata dair düşünceleri olabilirdi ama bakış açısı değişmişti. Artık güvensiz bir çocuğun neye benzediğini biliyordu. Artık pişmanlığın ne demek olduğunu biliyordu. Artık hayattaki pek çok şeyin kolay olmadığını ve bazen doğru ya da yanlış olmadığını biliyordu. Belki de bakış açısındaki bu değişimin nedeni, fazlasıyla sevgiye sahip olmasıydı, o kadar ki diğer her şey üzerinde durmaya değmezdi.

Yanan sert likör, acı sirke ve kar ayazının karışımı, hepsi bir sıcaklık ve şefkat ocağında kaynatılmış gibi hissediyordu.

Your Distance (BL) NovelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin