25

131 5 0
                                    

Elimdeki inci kolyeyi kimse görmeden yatağımın altındaki kutuya koyup üstüne yazlık kıyafet poşetlerini koydum. Annem yazlık kıyafetleri beni bazamın altına koyduğu için epey kalabalıktı yatağımın altı. Birkaç gün içinde bir çözüm bulup kolyeyi evden götürmeliydim.

Yatağı tekrar kapatıp montumu kapının arkasındaki askıya astım.
Telefonumu cebimden çıkarıp bildirimlere baktığımda, hâlâ Kılıç'ın ismini görememiştim. İçten içe sinir olsam da sesimi çıkarmadan salona geçtim.

"Oğlum?" Dedi annem elindeki tabaklarla. Şaşkın duruyordu, başımı ne oldu anlamında sallarken göz kırpmıştım. "Ne zaman geldin? Hiç duymadım." Dediğinde niye şaşırdığını yeni anlamıştım. Kolyeyi saklamak için şafak operasyonu yapar gibi girdiğimden fark etmemesi normaldi.

"Dalmıştın herhalde." Dedim gülümsemeye çalıştım. Ensemi kaşıyıp elindeki tabaklara uzandım. Elini geri çekti, "dışarıdan geldin önce eller." Dediğinde göz devirdim. Sofrayı kuran yine olacaktı beni reddedettiği için.

Banyoya girip ellerimi yıkadım. Kış ayı olmasına nazaran bugün hava biraz daha ılık gibiydi. Ya da Kılıç'ın boynuma bıraktığı öpücükler yüzünden ben epey sıcak hissediyordum.

Aynadan yüzüme bakarken çalan zil ile yutkundum. Babam gelmişti, onun işten çıkış saatiydi bu saatler.

Asılı el havlusu ile ellerimi kurulayıp içeri geçtim. Tam o sıra montunu asan babam ile denk gelmiştik. Bakışları bana dönünce bir şey demeden montunu çıkardı.

"Hoş geldin baba." Dedim ciddiyetle. Bakışları bana döndüğünde, ilk süzdü beni. Ardından tekrar yüzüme çıkardı bakışlarını. "Hoş bulduk." Diye mırıldandı kafa sallayıp.

Daha fazla beklemenin mantıksız olacağını düşündüğüm için salona geri geçtim.

Annem bardakları koyduğunda, beni gördü. Yüzü aydınlık bir tebessümle şekillendiğinde, yanına gidip yanağını öptüm. Sırtımı pat patladı oturmam için. Annemin karşısındaki sandalyeye oturup babamın oturmasını bekledim yemek için.

Babam salona girdiğinde, elini kuruladığı havluyu kapının üstüne asıp bize döndü. "Selamınaleyküm." Dedi masaya oturmadan. Annem benim yerime selamı aldığında, bakışlarımı masadan çekmedim.

"Abdullah." Babamın sesi ile elimdeki yemek kaşığını çorbaya bırakıp anında kafamı kaldırdım. Babamın bir şahini andıran kara gözleri benim üzerimdeydi. 

Bana Apo demeyen tek insan babamdı. Abdullah demeyi tercih ediyordu.

"Efendim baba?" Dedim yutkunup. Hep ciddi biri olduğunu biliyordum ama yinede ister istemez geriliyordum. Yine ne bok yedin Apo diye boşluğa düşüyordum ister istemez.

"Ferruh'un küçük kızı ile aran nasıl?" Sorduğu soru ile kaşlarım çatıldı. Asya ile arkadaştık. Arada onun çalıştığı kafeye gider kahve içerdim. Gittiğimde de epey dertleşirdik.

"İyi baba, arkadaşız." Dedikten sonra  bir yudum su içtim rahatsızlık hissi ile. "Neden sordun?" Diye sordum kaşığı tekrar elime alıp çorbayı karıştırdım.

Birkaç saniye ses gelmediği için bir yudum çorba içmek için kaşığı kaldırdığım sıra onun sesini duydum. "Gelinimi niye tanıştırmak için getirmedin?" Kaşığı kavrayan parmaklarım gevşeyip kaşığı düşürmeme neden olduğunda, anında kafamı kaldırıp babama baktım.

"Ne gelini?" Diye sordum şaşkınlıkla. O sıra masaya damlattığım çorbayı siliyordum. Elim ayağım birbirine dolanmıştı.

"Ferruh söyledi, kız ile evlilik muhabbeti yapıyormuşsun?" Dediğinde kaşlarım havalandı şaşkınlıkla. Gözlerim kısılırken, ciddi mi diye yüzünü süzdüm.

SerseriWhere stories live. Discover now