-8-

1K 88 17
                                    

"Her kendini toplamak isteyişinde daha çok dağılıyordu."
hüküm gecesi - yakup kadri

&

"Alparslan!" Hızlı adımlarla Cihan'ın yanına koşup düşmesini engelledim. Seslenişimle birlikte Alparslan'ın bana dönmesi bir olmuştu. Şok olmuş şekilde açılan gözleriyle hızlıca yanıma geldi.

"Cihan! Aslanım duyuyor musun beni?" duymuyordu. Doktor çağırmam lazımdı.

"Sen Cihan'ı tut ben hemen doktor çağıracağım." koşar adımlarla kafeteryadan çıktım. Gördüğüm ilk hemşireyi durdurup hızlıca durumu anlattım. Birlikte kafeteryaya girdiğimizde Cihan'ın hâlâ baygın olduğunu görmüştüm. Alparslan bir yandan düşmemesi için kardeşini tutarken bir yandan da uyanması için bir şeyler söylüyordu.

Hemşire hızlı bir şekilde ilk müdahale için yanımdan ayrıldı. Bense olduğum yerde kalakalmıştım. Kafeteryadaki insanlar şaşkınca birbirlerine bir şeyler anlatıyordu. Orada ne kadar öyle dikildim bilmiyordum. Cihan'ı sedyeyle kafeteryadan dışarı çıkarırlarken bile öylece bekledim.

"Bir su için isterseniz iyi görünmüyorsunuz." Yanıma gelen adam ile kendime gelmiştim. Elinde tuttuğu su şişesini bana uzattıktan sonra bir cevap ister gibi suratıma bakıyordu. Hafifçe kafamı aşağı yukarı salladım. Titreyen ellerimle suyu aldım ardından da hızlıca açıp içtim.

"Teşekkür ederim." hafif tebessümle yanımdan ayrılan adamın arkasından baktım. Ardından hızlıca arkamı dönüp kafeteryadan çıktım.

Cihan'ın yanına gitmek istiyordum. Bilmediğim hastanenin içinde bir o yana bir bu yana koşuşturup duruyordum. Bütün enerjim bitmişti. En sonunda acilde olduklarını gördüğümde yavaş hareketlerle yanlarına ilerledim.

Cihan, boylu boyunca sedye üzerinde ölü gibi yatıyordu. Bir kolunda serum takılıydı. Alparslan ise Cihan'ın boşta olan elini elleri arasına almış gözleri kapalı halde bir şeyler mırıldanıyordu. Sol gözünden akan yaşa aldırmadan elinde tuttuğu ele minik minik öpücükler bırakıyordu.

"Alparslan." seslenişimle birlikte yavaşça yaşlarla dolu olan gözlerini açıp bana döndü. Alparslan'ın gözlerinde gördüğüm çaresizlik, bana sadece ağlamak ve yerin yedi kat dibine girme isteği aşılıyordu.

Alparslan tek kelime etmeden tekrar önüne döndü. Beni görmezden gelmişti. Boğazım düğüm düğüm olmuştu. Ağlamak istiyordum.

"Alparslan ben gerçekten özür dilerim. Böyle olmasını istemezdim." titreyen sesime anlam veremiyordum. Daha birkaç gün önce hayatıma giren bu adama duyduğum suçluluk hissi de neyin nesiydi?

Suçlu değildim. Benim suçum yoktu.

"Berk şimdi hiç sırası değil.
Lütfen git."

Lütfen git...

Sizin için hiç orada değildim demek istedim ancak sustum.

Dolu gözlerimle alt dudağımı ısırarak kafamı hızlıca aşağı yukarı salladım. Alparslan'ın gözlerindeki hüznü görebiliyordum. Cihan'ın durumu düşündüğümden de kötüydü. Yaşaması bana bağlıydı ama uzatmak istemedim.

Hem onlar en başından beri beraberdi. Ben ise işlerine yarayacak bir obje niteliğinde hayatlarındaydım. Varlığım ancak ihtiyaçları olduğunda akıllarına geliyordu. Kafayı yiyecek gibi hissediyordum. Damarlarımdan akan şey kıskançlık mıydı ki?

"Eyvallah." arkamı dönüp hastaneden çıktım. Bencilce davranmış olabilirdim. Kırılmış hissediyordum. Gururum incinmişti.

Ben şimdi kimden neyin hesabını soracaktım? Mahvolmuş çocukluğumun mu yoksa mahvolmaya devam eden gençliğimin mi hesabını soracaktım? Kim hesap verecekti bana? Kim cevaplayacaktı sorularımı?

Hızlıca arabama bindim. Ağlamamak için direnişim de buraya kadardı. Ağzımdan kaçan hıçkırığa engel olamadım. Yaşlı gözlerimi koluma silerek arabamı çalıştırdım. Hesap sormadan önce kafamı toplamalıydım.

-

Cenazeler... Sağlıklı düşünen hiçbir insanın sevmediğinden emin olduğum o tören.

Ağlamaktan dolayı şişmiş gözlerimi yere eğmiş şekilde başsağlığı dileyen insanlara yalnızca kafamı sallıyordum.

"Murat beni bırakıp nereye gittin?"
Annemin ağlayışını duymak daha çok ağlamama neden oluyordu. Her ne kadar doğru olmasa da o toprağın
altındaki adam benim babamdı.

Sırtımı dayadığım çınar ağacımdı.

Beni sevip sevmediğini bile öğrenemeden gitmişti bu dünyadan.

Ben daha hesap soramadan kaçmıştı sorularımdan.

Neden diye sormak istiyordum. Neden bana sevgini hissettirmedin? Neden bana bir kere bile olsa seni seviyorum demedin? Neden bir kere bile olsa başımı okşamadın? Neden hiçbir zaman yanımda olduğunu hissettirmedin?

Neden? Neden? Neden?

Herkes gittiğinde yalnızca annem ve ben kalmıştık. Titreyen bacaklarımla toprağa sarılmış şekilde ağlayan annemin yanına oturdum. Annemin ağlayışı resmen zihnimde yankılanıyordu. Artık ağlamaktan yorulmuştum. Hiçbir şey hissetmek istemiyordum. Duygularım karmakarışıktı.

Orada o şekilde kaç saat oturduk ve ağladık bilmiyordum. Zaman algım yerle bir olmuştu. Güçsüz hissediyordum. Gözlerimde yaş kalmamıştı, yalnızca iç çekiyordum. Annem ise babamın mezarını okşuyordu. Bir gecede üryan kalmıştık. Bizim birbirimizden başka kimsemiz yoktu ve biz tam anlamıyla yapayalnızdık.

-

Zar zor daldığım uykumdan gelen mesaj sesiyle sıçrayarak uyanmıştım. Karanlığa adapte olmuş gözlerim telefonun ışığına karşı kısılmıştı. Mesajlar kısmına girdim. Birçok kişi nasıl olduğumu sormuştu ancak benim gözüm tek bir mesajda takılı kalmıştı.

Alparslan: Başın sağ olsun.
(01.27)

Ne cevap vereceğimi bilmeden öylece durdum. Hatırladığım gerçekle gözlerim doldu. Parmaklarım klavye üzerinde dans ediyordu ancak yazacak bir şey bulamamıştım.

Berk: Eyvallah, dostlar sağ olsun.
(01.33)

Alparslan: Nasılsın? Bir şeye ihtiyacın var mı?
(01.34)

Berk: Sadece uykuya ihtiyacım var.
(01.35)

Alparslan: Doğru, haklısın. Tekrardan başın sağ olsun. İyi geceler.
(01.35)

Berk: Sağ ol, sana da iyi geceler.
(01.36)

***

-kısa bir geçiş bölümüdür.


ᴀɴᴇᴄᴅᴏʜᴇWhere stories live. Discover now