-12-

797 73 28
                                    

"Yarın da sabah olacak. Bende batan güneş, sende nasıl doğacak?"
bukre/kahraman tazeoğlu

Unutmak mı zor, hatırlamak mı?
Uzun yıllar boyunca araştırmalara tabi tutulan bu kavram sonucunda unutmanın, hatırlamaktan daha zor olduğu sonucuna varılmış.

"Anlıyamıyorum şu iç sıkıntımı.
Yaşamak dersen yaşamak,
Sarhoşluğum sarhoşluk.
Ah! Hatırlamak olmasa eski günleri." diyor Edip Cansever. İşte bu şiir tam da bu iki kavram üzerine kurulu.

İnsan, unuttuklarıyla da unutamadıklarıyla da yaşayabiliyor. Unutmak, çoğu zaman insana bahşedilen en güzel meziyetlerden biri olurken çoğu zaman da insanın başına gelen en kötü şey olabiliyor.

Unutmak ve hatırlamanın dışında insanı daha çok yaralayan bir şey daha vardır ki bu da, unutulmak ve hatırlanmamaktır.

"Hiç unutmam,
Hiç unutmam,
Hiç unutmam
Diyor birisi yineliyorum
Hiç unutmam,
Hiç unutmam,
Hiç unutmam,
Hiç unutmayın!
İnsan nasıl direnir başka?
Hiç unutma..."

-turgut uyar

&

Günler birbiri ardını kovalarken benim durumumda hiçbir değişiklik olmuyordu. Alparslan, Cihan'ı da alıp bende kalmaya başlamıştı. Başlarda istemesem de artık evde yalnız kalmak kulağa daha korkutucu geliyordu.

Cihan'ın durumunun günden güne daha kötü bir hal alması beni karar vermem gereken bir noktaya sürülüyordu. Gözlerimin önünde eriyip giden birisi vardı. Üstelik bu kişi özbeöz abimdi. Bunu durdurabilecek olan kişi bendim.

Alparslan bu konuyu hiç açmıyor, kendimi hazır hissetmemi bekliyordu. İçimden bir ses 'senden istediklerini aldıkları zaman yanında olmayacaklar' diyordu. Çünkü Alparslan'ın annesi ve babası -aynı zaman da benim de- benimle yüz yüze konuşma gereği bile duymamışlardı.

Nasıl oldu, her şey nasıl bu kadar hızlı gelişti bilmiyordum ama yaklaşık iki haftadır beraber yaşıyorduk. Bu iki hafta içerisinde Alparslan ne zaman ailesiyle konuşsa başka odaya geçiyordu. Zoruma gidiyor muydu? Tabii ki gidiyordu. Beni merak etmeyişleri elbette kanıma dokunuyordu.

Ailemin(?) bana karşı olan bu hali, beni düşündüklerimin gerçek olma olasılığına sürüklemekten başka bir şey yapmıyordu. Bu nedenle Cihan'a yardım etmeyi erteliyordum. Çünkü biliyordum ki benden istediklerini aldıktan sonra hiçbiri yanımda olmayacaktı.

Karşımda her gece acılar içinde kıvranan bir adam vardı ve ben kendi yalnızlığımı ona karşı kullanıyordum. Bir şeylerden emin olmalıydım artık.

Duyduğum anahtar sesinin ardından açılan kapıyla daldığım düşüncelerimden sıyrılmıştım.

Alparslan bu sabah, Cihan'ı kemoterapi tedavisi için hastaneye götürmüştü. Cihan'ın olduğu ortamlarda evdeyken de olsa maske takıyorduk. Cebimdeki maskeyi çıkarıp taktıktan sonra ayağa kalkıp Alparslan ve Cihan'ın yanına gittim.

Ayakta durmakta bile zorlanan Cihan'a kısa bir bakış attım. Bir koluna ben, bir koluna da Alparslan girmişti. Küçük adımlarla ilerleyerek Cihan'ı koltuğa uzandırdık.

"Sabahtan beri hastanedesiniz, açsınızdır şimdi siz. Nalan abla izinli olunca ben de elimden geldiğince yiyecek bir şeyler hazırlamaya çalıştım. Hem ben de bir şey yemedim, sizin gelmenizi bekledim. İsterseniz-" susmam için elini kaldıran Alparslanla birlikte afalladım.

ᴀɴᴇᴄᴅᴏʜᴇWhere stories live. Discover now