-2-

1.6K 118 37
                                    

Hastaydı genç çocuk. Asla iyileşmeyecek yaralar almıştı kalbinin tam ortasından. O yüzdendi ya bu çekingenliği, suskunluğu...

Naz yapacağı kimse olmadan büyümüştü Berk. Yıllarca ne yaparsa yapsın kimseye yaranamadığı bir aile ortamında büyümüştü. Okulunu birinci olarak bitirmesine rağmen yine de bir tebriği ona çok görmüşlerdi. Mezuniyet günü başka şehirde olan arkadaşlarının bile ailesi gelmişken Berk'in ailesi gelmemişti. Yine de bir umut elinde diplomasıyla varmıştı eve. Karşılaştığı bomboş ev de ona layık görülen mezuniyet hediyesiydi. Çok içerlemişti genç çocuk bu durumu, çok...

Şımarık değildi Berk. Çünkü kimse o hakkı Berk'e tanımamıştı. Keşke diyordu Berk içinden, keşke annem ve babam boşansa da en azından birbirlerinden ayrı oldukları için mutlu olsalar. Küçük yaşta sırtına binen tonlarca yükün altında yaşamaya çalışıyordu genç adam.

Şimdiyse her zamanki gibi penceresinin kenarına oturmuş dışarıyı seyrediyordu. Tıpkı altın bir kafesteki zavallı bülbül gibi. Saat kavramı yoktu artık onun için. Güneş artık yalnızca doğmaktan ve batmaktan ibaretti. Yarınlarından hiçbir beklentisi yoktu.

Hatta bazı geceler odasına yağlı bir urgan çok yakışır diye düşünmüyor da değildi.

Belki intihara meyilliydi belki de yalnızca fikirlerinin cesaretine kapılıp böyle düşünüyordu, kim bilir?

Kendisini bu eve ait görmüyordu. Bu oda, üstündekiler, arabası, malı, mülkü... Hiçbir şeyi kendine layık görmüyordu. Annesini bile.

Mesela Berk zorbalık nedir bilmezdi. Ortaokulda zayıf olduğu için onunla yıllarca dalga geçildiği aklına geldikçe ağlamak isterdi. Lisede de pek arkadaş edinememişti. Girdiği yeni ortamlara alışması zaman alırdı genç çocuğun.

Belki de onun arkasında duran kimse olmadığından mıdır bilinmez, Berk yıllardır yapayalnızdı. Şimdi olduğu gibi. Tam her şey yoluna girdi dediği anda her şeyin sarpa sarması gibi yapayalnızdı genç adam.

Geçmişi ve geleceği giyotine vurulmuştu. Yarını boş ver bir dakika sonrasının garantisi olmadığını bilerek yaşamak bile onu endişelendirmeye yetiyordu.

Korkuyordu. Belki de neden korktuğunu bile bilmeden korkuyordu. Tıpkı ardına sığınacabileceği bir mazeret arar gibi...

Takıntıları vardı genç çocuğun. Yıllarını ona zehir edecek takıntılara sahipti. Hiçbir zaman güzel olduğunu düşünmüyordu. Lisenin başlarında başlayan takıntıları her gün artarak ona hayatını zehir ediyordu. Mesela gözlük kullandığı için burnunda oluşan kemer onun için çok büyük bir problemdi. Halbuki kimse Berk'in burnu nasılmış diye ilgilenmiyordu. Sırf burun takıntısı yüzünden gözlerine lazer yaptırmadığı için yıllardır gözlük kullanması gibi güzellik takıntıları vardı Berk'in. Kendinde kusur olarak gördüğü şeyleri başkasında gördüğü zaman o kişiyi çok güzel bulurdu ancak iş kendine gelince, bir bütün olarak güzel değilim der, kendini beğenmezdi. Aynalar ve kameralar onun en büyük düşmanıydı.

Yalnızca güzellik değil; yüksek seslere, kalabalık ortamlara, hareketli ışıklara, insanların çıkardığı ses yüzünden yemek yenilen ortamda bir başkasıyla bulunamama gibi takıntıları vardı genç çocuğun. Say say bitmezdi...

Hatta annesi onu küçükken otistik sanıp doktora bile götürmüştü. Doktordayken kan şekeri düşüp bayılınca da şeker hastası olduğu ortaya çıkmıştı. Ne için gitmişlerdi de neyi öğrenmişlerdi...

Yıllardır kullandığı insülin iğneleri ile şeker hastalığını dengeli düzeyde halledebiliyordu. Bünyesi zayıf bir çocuktu Berk. Kan değerleri yıllardır normal değerin altındaydı ama o sorun etmiyor gibiydi çünkü hastalıktan çok takıntıları yoruyordu Berk'i.

ᴀɴᴇᴄᴅᴏʜᴇWhere stories live. Discover now