2.0

4.8K 334 175
                                    

| Hande Yener, Seviyorsun

oy sayısı biraz yükselse keşke çünkü bölümlere okunmanın onda biri kadar oy geliyor

🐚

Kendimde en sevmediğim özelliklerden biri, bir şeyleri sonunu düşünmeden yapmaya karar vermemdi.

Şu an 39 numaralı odanın kapısının önünde elimde nemlendirici kremimle duruyor olmam da bunun en yeni örneğiydi. Nasıl ya da ne zaman buraya gelmiştim net bir tahminim olmasa da epey uzun süredir burada durduğumu biliyordum. Öyle uzun bir süreydi ki ayakta durmaktan ayaklarım ağrımaya başlamıştı.

Koridorda arkamdan geçen evli bir çift dikkatle beni incelemeye başladığında ne kadar saçma bir durumda olduğumu fark ettim. Hiçbir harekette bulunmadan bir odanın kapısının önünde dikiliyordum. Elimdeki kremin kutusunu sıkıca kavrarken derin bir nefes verdim. Artık daha fazla koridorda öylece dikilip durmamalıydım. Bir karar vermeli; ya odama geri dönmeli ya da kapıyı çalmalıydım.

Ani bir kararla karşımdaki kapıyı parmağımla iki kez tıklattıktan sonra elimi sanki ateşe değmiş gibi hızlıca kendime doğru çektim. Yine düşünmeden hareket etmiştim ve sanırım bundan pişman bile değildim. Kapı açıldığında ne diyeceğim ya da ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Üzerimde yersiz bir heyecan olduğunun farkında olsam da bu heyecanın sebebini bulmamaya çabalıyordum. Bulursam heyecanım daha da artacaktı.

Kapıyı çaldıktan sonra uzun bir süre herhangi bir değişiklik olmadığında bir kere daha çalsam mı acaba, diye düşündüğüm sırada karşımdaki odanın kapısı hafifçe aralandı. Ulaş'ın sadece kafası kapının dışına çıkarken beni görmesiyle kısık olan gözleri daha çok açıldı ve aniden kapıyı sonuna kadar açtı. Kapanmaması için kapıya yaslanırken kaşları çatılmıştı. Ve ne yazık ki üstünde dizinin hemen üzerinde biten bir şorttan başka hiçbir şey yoktu.

"Eylem... Bir şey mi oldu?"

O bile buraya gelmemi beklemiyorken ben kendimi kapısına gelmeye nasıl ikna etmiştim hayret vericiydi doğrusu. Düzgün ve pürüzsüz bir sesle konuşabilmek için yutkundum. Gözlerimi yüzüne odaklı tutmak için özel bir çaba gösterdim ve elimde tuttuğum kremi ona doğru uzattım. "Sana nemlendirici getirmiştim. Sırtındaki gerginliği ve yanma hissini alması için..."

"Teşekkür ederim," dese de elimden krem kutusunu almadı. "İçeriye gelsene." Kapıyı biraz daha açıp kenara çekildiğinde odaya doğru bir bakış attım. İçeriye girmek demek onunla baş başa kalmak demekti. Baş başa kalmak demek hislerimin tavan yapması demekti. Bense bir gün içinde fazlasıyla hislerimi kontrol altında tutmaya çalışmıştım. Tereddütte kaldığımı görünce konuşmasına devam etti. "Hem ben tek başıma süremem şimdi kremi sırtıma, belki sen yardımcı olursun."

"Peki," derken odaya doğru bir adım atmıştım bile. İkna edilmemin bu kadar kolay olmuş olması aslında amacımı ele veriyordu ama bu konuda salağa yatacaktım. Gerekirse inkar edecektim. Zaten onun da dediği gibi kremi sürmek için yardıma ihtiyacı olacaktı, ben de o yüzden buradaydım. Başka bir olasılık söz konusu dahi değildi. Derin bir nefes verdim. Ben odanın içine doğru ilerlerken çok geçmeden kapının kapanma sesini işittiğimde konuşmaya başladım.

"Nasıl oldun peki?" diye sordum kremi masanın üzerine bırakırken. Daha sonra arkamı dönüp dikkatle ona baktım. Duş aldığı için saçları hâlâ nemliydi ve dağınık duruyordu. Omuzlarının üzerinden görebildiğim kızarıklar eminim ki sırtını da kaplıyordu. Teni benimki kadar hassas olmasa bile canını yakıyor olmalıydı. Yanıma doğru gelirken aramızda birkaç adım mesafe kalacak şekilde durdu.

KUMDAN KALE | textingDonde viven las historias. Descúbrelo ahora