1.6

6.4K 413 80
                                    

|  Justin Bieber, Sorry

🐚

Odamın kapısını açıp dışarıya çıkarken aynı anda kapanan bir başka kapı sesi ile birlikte birinin daha koridora çıktığını duydum.

Kafamı sesin geldiği yöne çevirdiğimde Ulaş'ı ve yüzündeki kocaman, aptal ve sinir bozan gülümsemesini gördüm. Siyah sporcu şortunun üzerine giydiği dümdüz beyaz tişört ve salaş siyah bir kapüşonlu ceket ile yaz için garip bir kombin yapmış gibi duruyordu ama o an bunu sorgulamadım. Ben onun aksine kot şort ve lacivert renkte oversize bir tişört giymiştim. Gözleriyle kısa bir an beni süzdükten sonra ağır adımlarla yanıma doğru geldi ve kolunu kırıp bana doğru uzattı. "Hadi gidelim."

Her ne kadar teklifi benim için cazip geliyor olsa da bunu yapmayacaktım. Onunla mümkün oldukça az temasta bulunmaya karar vermiştim, son birkaç saat içinde. Çünkü bu temasların benim üzerimdeki etkisi hiç beklediğim gibi olmuyordu. Koluna bakıp göz devirdikten sonra koridorda ilerleyip sahile çıkılan kapıya doğru ilerlemeye başladım. O da arkamdan yürümeye başladı. Son zamanlardaki tavrı tuhaftı, neredeyse eskisi gibiydik. Bu tuhaflığı fark etsem de pek üzerinde durmuyor daha doğrusu durmak istemiyordum.

Onunlayken öğrendiğim şeylerden biri de durduk yere beklentiye girmenin insanı öldürdüğü idi. Ne zaman yapacağı bir şey için heveslensem ya da davranışlarının altındaki anlamı anlamaya çalışsam sonunda hep hayal kırıklığı yaşamaya mahkum oluyordum. Ben de bu yüzden ona karşı olan beklentimi, günün sonunda üzülen kişi olmamak için, hep minimumda tutmaya çalışıyordum. Yaptıklarının altında bir anlam aramıyor, söylediği şeylerin üzerinde saatlerce düşünmüyor ve içimde umutla yankılanan o küçük sese sürekli itiraz ediyordum.

Otelin mermer zemininden ayrılıp kumsala geçiş yaptığımızda uzun süredir ikimizin de sessiz olması tuhaf hissettirmiş olmalı ki arkama dönüp nerede olduğuna bakma ihtiyacı hissettim. Ulaş birkaç adım gerimde yavaş adımlarla beni takip ediyordu. Onu beklediğimi gördüğünde gülümsedi. "Bana aşık olduğunu biliyordum."

"Saçmalama istersen," diye terslendim. Elimden yalnızca bu geliyordu çünkü söylediğini nasıl inandırıcı şekilde inkar edebileceğimi bilmiyordum. Buna daha kendimi ikna edebilmiş değildim üstelik. "Üç yaşında çocuklar gibi kaybolursan seni bütün otelde aramak istemiyorum."

"He kaybolursam beni ararsın yani." Yanıma geldiğinde ben de önüme dönüp yürümeye devam ettim. "Anladım, sen bana çok fena aşıksın."

"Geri zekalısın."

Bu dediğimle sağlam bir kahkaha attı. Beni sinir etmek ve tepki almak hoşuna gitmişti her zamanki gibi. Her ne kadar ben de bunu bilsem de kendime engel olamıyordum. Sinirle ona baktığımda beklemediğim bir anda omzumun üzerine attığı koluyla beni kavrayıp kendisine doğru çekti ve sarıldı.

"Bayılıyorum bana hakaret etmene. Hiç gizleyemiyorsun duygularını."

"Sırnaşma bana," dedim kolunu ittirip düşürmeye çalışırken. Ama o kadar sıkı sarılmıştı ki kolunu hareket ettirmem mümkün değildi. Adeta ahtapot gibi yapışmıştı bana. Kısa süre sonra kurtulamayacağımı anlayarak pes ettim ve omzumdaki kolunu yok saymayı tercih ettim. Ulaş ise benim ondan kurtulamadığımı anlayınca sessiz şekilde yanımda kıkırdadı.

Kumsalda oturup ateş yakmış olan bir grup genç gördüğümüzde adımlarımızı o yöne ilerlettik. Kolu hala omzumun üzerindeydi ve böyleyken şey gibi duruyorduk. Sevgili gibi... Düşüncelerime hakim olamadığımı fark edince derin bir nefes verip önümüzdeki gruba odaklanmaya çalıştım. Çok geçmeden grubun içindeki Meriç ve Berke'yi fark ettim ve onlara bakarak el salladım. Meriç de beni gördüğünde oturduğu yerden kalkıp yanımıza doğru ilerledi.

KUMDAN KALE | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin