1.3

7K 421 144
                                    


| Güneş, yok muydu vaktin bana?

🐚

Sahilde geçirdiğim öğlenden sonra, akşam yemeği sırasında beklerken telefonumun kamerasından dikkatle kendimi inceliyordum.

Omuzlarımda ve vücudumun geri kalanında bir kızarıklık olmasa da yanaklarımın üstü domates gibi kızarmıştı. Bu ne zaman güneşe çıksam başıma gelen bir durumdu, yanmış sayılmazdım ancak yine de Ulaş'ın diline düşmemem imkansıza yakındı. Eminim ki bu halimi görse "Ben sana yanarsın demiştim," derdi.

O yüzden yemekte de dahil olmak üzere tüm akşam ve hatta belki yarın ondan uzak durmam gerekiyordu. Diline düşmek isteyeceğim son şeydi.

Yüzümü son kez incelediğim sırada ekranı kapatacakken arkamda gülümseyerek bana doğru yaklaşan tanıdık bir sima gördüm. İstemeden de olsa telefon ekranından göz göze gelmiştik. Panikle ekranı kapatıp telefonu arka cebime koyarken hiçbir şey görmemişim gibi sıraya odaklandım.

Çok geçmeden arkamda bir bedenin varlığını hissettim. Adımları yaklaştı ve sonunda tam benim arkamda durdu. Dizimi sallayarak sabırla sıranın bana gelmesini bekledim. Arkamdaki bedenin sahibi omzumun üzerinden kulağıma doğru yaklaştıktan sonra kısık sesle konuştu. "Kaçmayı anladım da artık yok sayma aşamasına mı geçtik?"

Duyduğum sesiyle tüylerimin diken diken olduğunu hissederken olduğum yerde titrememek için zor durdum. Başımı yavaşça sesin geldiği tarafa doğru çevirdiğimde göz göze geldik. "Arkamdan gelirken nasıl görebilirim seni?"

"Peki..." dedi, ellerini pantolonun ceplerine sokup bakışlarını büfeye doğru çevirirken. "Şimdilik öyle olsun bakalım. Eeee, ne yiyeceksin?"

Ben de bakışlarımı büfeye doğru çevirdim. Ne yemek istediğime henüz karar vermemiş olsam da kafamda az buçuk planladığım bir tabak vardı. Yemekten sonra üzerime ağırlık çökmemesi için salata tabağı ve birkaç parça köfte ile geçiştirmeyi düşüyordum. Tabii tatlı olmazsa olmazımdı.

"Salatayla köfte alırım herhalde," dedim Ulaş'a bakarken. Onunla böyle hiçbir şey yokmuş gibi havadan sudan konuşmak hala tuhaf gelse de bir yandan da rahat hissettiriyordu. En azından konuşmaktan korktuğum konulardan çok uzakta oluyorduk. "Sen?"

"Bilmem. Bugünkü yemekleri çok beğenemedim. Köftelerden ve tavuk parçalarından birkaç tane alıp yanına birer tabak patates ve pilavdan koysam. Bir salata mutlaka şart zaten. Belki biraz da mantar sote alırsam doyarım herhalde diye düşünüyorum."

"Yuh! Doymazsan gel bir de beni ye," dedim dayanamayarak. Listelediği yemeklerle neredeyse küçük bir ordu doyardı. Ondan gelen keyifle gülme sesinin ardından aramızda oluşan ani sessizlikle birlikte söylediğim cümlenin anlamının çekilebileceği konuları düşününce birden boğazımdan yüzüme doğru bir ateş dalgasının yükseldiğini hissettim.

Doymazsan gel bir de beni ye, demiştim.

Eskiden olsa bu cümleme karşılık alaylı bir cevap verir ya da utanmam için kulağıma doğru eğilerek arsız cümleler söylerdi. Ancak şimdi ikisini de yapabileceği bir durumda değildik. Yine de aklıma gelen eski anılar yüzünden ben yüzümün kızarmasına ve utanmama engel olamıyordum.

Rahatlayabilmek için derin bir nefes aldım.

Ulaş bendeki bu gerginliği fark etti mi bilmiyorum ancak neyse ki daha fazla konunun üzerinde durmadı. Hatta dalgınlıktan fark edemediğim, sırada önümde açılan büyük boşluğu belimden ittirerek kapatmamı sağladı. "Doymaya çalışacağım artık. Sen, tatlı alacak mısın peki?"

KUMDAN KALE | textingWhere stories live. Discover now