Felix'e tekrar baktığımda yüzünde bir hüzün ile bize bakıyordu. Onu böyle görmek çok kırmıştı beni. Bir meleğin üzgün olması doğru muydu? Yoksa yine ben mi üzmüştüm onu? Bazen onun hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorum mesela geçen söylediği 'sadece kaderimiz benzemiyormuş. Çoğu izlerimiz de benziyormuş.' bunun üzerinde bu kadar durmamıştım ama onu da benim gibi bir şey yaşamasından korkuyordum. Onun kadar nazik birinin üzülmesinden korkuyordum. Belki benim gibi acı çekmesinden korkuyorum...

Seungmin'e durmasını söylemiştim. Çünkü artık saklanmaktan ve düşüncelerden boğulmuştum. Yere bastığımda kafam dönmüştü. Çok fazla sallanmıştım. Minie hemen koluma girip beni Chan oppanın yanına oturttu. Chan oppa endişe ile bana bakıyordu. 'İyi misin?' eğer konuşmassam daha fazla endişeleneceğinden cevap verdim."Evet kafam döndü. Çok sallanmaktan." 'Ben sana diyorum bu ayılara benzeme diye. Benim narin kızıma ne oldu?' Chan oppa böyle söyleyince ciddiyetimi kaybetmiş ve gülmeye başlamıştım. Minho oppa ise Chan oppaya en ölümcül bakışları atıyordu.

Onlardan gözümü ayırıp tekrar Felix'e döndüm. Ayağa kalkıp yanına doğru ilerlemeye başladım. Tam o sıra çocuğun biri bana takıldı ve tam olarak yere düşmek üzereydi. Felix hızlıca benim elimi tutup çocuğa uzandı ve çocuğu kaldırmamı sağladı. Ona minnettar gözlerle bakarken o bana gülümsüyordu. Çocuğun annesi hemen yanıma geldi ve çocuğa söylenmeye başladı.

Ne zaman birinin böyle çocuğunu azarlamaya , kızmaya ve dövmeye çalışsa engel olurdum. Bende öyle bir ailede yetişmiştim. Çocukların bir süre sonra benim gibi intahara sürüklemesinin asıl sebebiydi. Dışarı bağrıp kızdığı çocuklar kendilerini rencide olmuş hissederler. Çünkü dışarıdaki insanlar da ona kızgın ifadeyle bakar ve bu rencide etmeye yeter de artar bile.

Kadını dinlemeden çocuğun boy hizasında eğildim ve elini tuttum. Çocuk bana üzgün gözlerle bakıyordu. "Seni görmediğim için özür dilerim. Hatamı telafi etmek isterim. Söyle bakalım ne istiyorsun?" Bunu söylemem ile çocuk annesine döndü. Annesi kafasını salladı. Daha sonrasında ise eli ile baloncuyu gösterdi. 'Acaba bir şey daha isteye bilirmiyim?' diye en nazik şekilde sordu. Tam annesi konuşacakken "Elbette. Ne istiyorsan söyleyebilirsin." demiştim. Eliyle pamuk şeker satan bir satıcı daha gösterdi. Annesine oturmasını söyleyip baloncunun yanına gitmiştik. " Hangi renk istiyorsun bakalım minik bey?" çocuk söylediklerime karşılık utanarak mavi renkteki balonu aldı. Onun parasını ödeyip pamuk şeker satan adamın yanına gitmiştik. Pamuk şekeri alıp annesinin yanına geri götürmüştüm. Kadın bana teşekkür etmişti.

Bende babamın yanına dönmüştüm. Yani Chan oppamın yanına oturmuştum. Bana bakıp 'Kesinlikle kız çocuğu istiyorum. Bunlarla onca sene nasıl yaşamışım ben?' demesi ile minik bir kahkaha patlamıştım. 'Bunu fotoğraflamalıydım. İlk kez kahkaha attığını görüyorum Byeol.' demişti Felix önümde dururken. Vücudumdaki kan bir anda yüzüme toplanmıştı. Bu defa gülen o olmuştu. Chan oppa elini alnıma koymuştu. 'Hasta falan mı oldun yüzün kıpkırmızı.' Felix daha fazla kahkaha atmaya başladı. Gülerken onla beraber tüm gökyüzü de gülümsüyordu. Solmak üzere olan gül geri iyileşiyordu. Ne diyorum ben? "Hayır. Hava soğuk ondandır." demekle yetinmiştim. Bunun üzere Chan oppa herkesi yanına çağırmıştı. Çünkü onlarda üşümüştü.

'Hadi eve gidiyoruz.' demişti. Ev derken benim evimi kastetiğini anlamıştım. Çünkü beni bugün asla yanlız bırakmayacaklardı. İki gün önce benden haber alamadıkları için hâlen endişeliler. Kendime zarar vermediğimi gözleriyle görmeden inanmazlar. Onlar uzaktayken de kolay kolay yapamazdım zaten.

Angel Boy / Lee Felix Where stories live. Discover now