Her gün bunları yaşayıp mutlu olabilirdik Barın... Çok mu zordu?

Asil'i, Barın alınca; bende çayı demlemek için ocağın önüne geldim. Üstteki çaydanlığı kaldırdığımda dolu olmasıyla şaşırmıştım. Çayı da mı demlemişti o?

Tekrar ikiliye döndüm. Barın, Asil'i sakince yukarıya kaldırıp aşağıya indiriyordu. Asil'in gülme sesleriyle bende gülümsedim.

Dalgın dalgın onları izlerken bir süre sonra öylece boşluğa baktığımı fark etmiştim. Bakışlarım Barın'ı bulduğunda düz bir ifadeyle bana bakıyordu. Aslında ona dikkatli baksam ifadesinin düz olmadığını anlardım ama sanki yanlış bir şey yapmışımda yakalanmışım gibi gereksiz bir paniğe kapılmıştım.

"Ee şey." duraksadım birden. Tepkisi değişmedi. Yanına ilerledim ve Asil'i kucağıma aldım.

"Ben Asil'in karnını doyurayım." Hızla arkamı döndüm. Tepkimi gereksiz ve saçma bulsamda odaya çıktım. Asil'i emzirirdim bir süre. Kendini geri çekmeye başladığındaysa üzerimi düzeltip aşağıya indim.

Barın masada oturmuş telefonuna bakıyordu. Masaya geçmeden mama sandalyesine oturtum Asil'i ve hemen yanıma çektim.

"Neden galeride anlatacaksın?" bakışlarını telefondan çekmedi. Bir şeyler yazıyordu.

"Onların buraya gelmesini istemiyorum. Her şey orada zaten." bana bakmasını istiyordum.

"Kime yazıyorsun?"

"Oğuz'a." cevap vermesini beklemiyordum. Geçiştirir diye düşünmüştüm...

"O kim?" kafasını kaldırdı bu sefer.

"Müşterim."

"Müşterim desene o zaman Barın. Sanki tanıyormuşum gibi adını ne söylüyorsun?" kaşları çatıldı.

"Aslında tanıyorsun." Bu sefer ben çattım kaşlarımı.

"Nereden? Oğuz diye biri mi vardı hayatımızda?"

"Hatırlıyor musun bir ara seninle bir boks maçına gitmiştik." kaşlarım çatıldı. Ufak tefek görüntüler zihnime düşmüştü bile. "Hatta kızmıştın sen bana. Ne işim var benim diye söylenip duruyordun." biraz daha hatırlamıştım o anları.

"Yani aşkım sürprizim var diyince sen bende böyle bir şey beklemediğimden söyleniyorum. Bence normal bu."

Barın beni takmadan bir koridora çekti. Balkon gibi bir yere çıktığımızda aşağıda duran ring çok net bir şekilde görünüyordu.

"Bak yavrum..." eliyle sağdaki kapıyı işaret etti. "Şimdi oradan çıkacak olan çocuğu destekliyoruz tamam mı? Çocuk daha yirmi üç yaşında ama bir gör. Dünya şampiyonu adaylarından. İleride varya aşırı değerlenicek. Böyle bir şansı asla kaçıramazdım." ofladım.

Hevesini gördükçe bir şey demedim.

Biraz zaman sonra önce sol kapıdan genç bir çocuk çıktı. Kısa boylu sarışın bir çocuk. Bu olmadığı belliydi çünkü Barın'ın pek ilgisini çekmemişti. Ringin ortasındaki sunucu sol kapıya baktı.

Etraftaki sesler artmaya başlıyordu. Balkonun altında koca bir insan yığını vardı.

Sunucu seslerin kesilmesiyle gür bir sesle konuştu.

"İşte karşınızda Dilsiz Şeytan." kaşlarım çatıldı. Barın'a döndüm ama o heyecanla kapının açılmasını bekliyordu.

Kapıya baktığımda lacivert bir pelerinli adam belirdi kapıda. Sislerin arasından ringe çıktığında salonda büyük bir ses hakimdi. Herkes delirmiş gibi bağırıyordu. Ellerini havaya kaldırdı ve olduğumuz tarafın altında kalan seyirci kısmına yumruğunu savurdu. Bu hareketi daha da ses getirdi.

Oğlumun BabasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin