18

9.9K 825 591
                                    

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Gayet sıradan ve Uzay'ın imalarını saymazsak arkadaşça bir yemek yemiştik. Otele geri döndüğümüzde ise bizim grubun hâlâ burada olmadıklarını fark ettik. Saat gece yarısıydı! Hem bize hiçbir haber vermeden dışarı çıkmışlardı hem de saat bu kadar geç olmasına rağmen bizi bilgilendirmemişlerdi. 

Ve işin daha da kötü tarafı, hiç birinin telefonlarına ulaşamıyorduk. 

İkimiz de pijamalarımızı giymiş, Nil'in ısrarlarıyla maskelerimizi yüzümüze sürmüştük. "Mmmh, en sevdiğim, bakım gecesi." Nil'in dedikleriyle bir kez daha elimdeki telefonla Alev'i ararken göz devirdim.

"Ne rahatlama gecesi ama! Öyle bir rahatladım ki...Böyle rahatlamaktan sıvı formuna geçtim!" 

Bu sefer göz devirme sırası Nil'deydi. "Ya kızım salsana insanları, 6-7 kişinin hepsinin mi aynı anda şarjı bitecek? Demek ki kimsenin onlara ulaşmasını istemiyor." İç çekerek instagrama girdim belki biri fotoğraf paylaşmıştır diye. En son iki saat önce diskoda paylaşılan bir fotoğraf vardı. Betül ile Demir'in öpüştüğü bir kare.

Bildirim düşen mesajlara girdiğim gibi ufak çaplı bir kalp krizi geçirmiştim. Hemen Nil'i yanıma çektim. Gruptan çıkartılmıştık. Alev'in en son gruba yazdığı mesaj sondu. Ondan sonrasını göremiyorduk.  "Sevgili Melodi, uğraşların bir sonuca varmadı ve istediğin olmadı. Gördüğün üzere Betül ve Demir kavuştu, ne kadar istemesen de(:" Kalbim sıkışa sıkışa mesajın devamını okudum.

Nil ise sürekli beni bölerek konuşuyordu. "Ne ne ne? Sen mi uğraşmıssın sevgili olmasınlar diye? Evet, kapında köpek olan Demir değildi çünkü!" 

İç çekerek okumaya devam ettim. "Demir'i ne kadar ayartmaya çalışsan da işte, ne yapalım?" İki elimi de birini  boğuyormuş gibi havaya kaldırıp sıktım. "Gülücük atmış bir de! Şaka gibi, üstü kapalı kaşar demiş bana!"

"Sus da devamını oku!"

"Zaten asla bitmeyen 'kaoslarınla' ilgiyi hep üzerinde tuttun. Affffferin sana kızım." Elimi göğsümün üstüne koydum. "Ayh, Nil. Bana bir şeyler oluyor!"

Nil elimden telefonu çekerek kaldığım yerden okumaya devam etti. Ben o sırada Nil'in valizindeki beyaz zambak kolonyasını yüzüme başıma sürüyordum. Beyaz zambak ne be?

"Uzun lafın kısası sonunda herkes sen ve arkadaşın Göl'ün ne bok olduğunu öğrendik." Nil kısa bir süreliğine okumayı bıraktı. "İsmimle ilgili şaka yapmak ha? Aptal Yangın seni! Kızım sen dur ben senin alevini alacağım sularımla!"

Artık ikimizde çatlak kıvamına gelmiştik. Biri çıkıp 'Selam.' dese, 'Kes lan vatan haini terörist, sen önce bizim adaları geri ver!' diyecek durumdaydık. "Sinir hücrelerimizin hepsini tek tek tokatladılar Nil." İnleyerek Nil'e doğru dolu gözlerle baktım. Ağzıma sıçmışlar gibi hissediyordum.

"Ben de onları tokatladım kızım sakin ol sen. Betül'ün o böbürlene böbürlene zavallı babasına aldırdığı parfüm var ya. İşte ben onu dün kendisinden kullanmak için istedim. Şu şansa bak ki bu gün pılını pırtısını toplayıp gitmiş. Ben verir miyim bu parfümü ona tekrar?" Gözlerinin içi gülüyordu, bu sefer ben de dayanamayıp kahkaha attım. "Oku da şu aptal mesajı, bitsin. Destan yazmış mübarek."

"Hadi canım, bize artık bay bay! Ha, otelden de çıkışımızı verdik, artık neyle geri dönersiniz bilemem. Ama...artık hiçbirimize bulaşmayın."

İkimiz de derin bir nefes verip kahkahalarla gülmeye başladık. Sinirlerimiz halay çekiyor, horon tepiyordu. Benim kahkahalarım göz yaşına dönüşmeye başlarken Nil bunu fark ettiği gibi ses bombasına bağlı olan telefonundan bir şarkı açıp beni ayağa kaldırdı. 

Eline de kedili donlarından birini almış sallıyordu. Odada yankılanan şarkıya bizim de dans ederek eşlik ederken neredeyse bayılacaktık. 

"Ne oldi sanaaa, ne oldi böyle? Nerde eski taş fırın erkeği, bir anda oldun Light Selami!" Sözleri biraz değiştirerek bağıra çağıra söylerken Nil bir anda zılgıt çekmeye başladı. Bu sefer karnımı tutmuş nefes alamayacak kadar kahkahalara boğulmuştum. "Güleyirum hâluna katıla katıla bi' sözünü geçiremedun karina!"

Ben bitmiştim ama Nil zıplaya zıplaya, elindeki kedili külotu unutmayalım, devam ediyordu. "Bu şarkı sözleri tam bir Demir değil mi?" Ben müziğin sesinden dolayı bağırarak Nil ile konuşmaya çalışırken kapımızın kapısı deli gibi tıklatılmaya başlandı. 

Hemen müziği kapatıp kapıya doğru ilerledik. Kapıyı açtığımızda iki tane otel çalışanı korkarak geriye çekildi. Tabi ya...Yüzümüzdeki bembeyaz maskeler...

Kendilerini toparlayıp konuşmaya başladılar. "Hanımefendi, kusura bakmayın lütfen fakat diğer müşterilerimizden şikayet geldi. Müziğin sesini kısabilir misiniz lütfen. Ayrıca Karadenizli bir müşterimiz şarkıyı yanlış söylediğiniz için sizi bulmaya geliyordu, kendisini zor ikna ettik."

Nil bir anda sanki suçlu biz değilmişiz gibi görevliye çemkirmeye başladı. "Siz bana o Karadenizlinin oda numarasını versenize ya! Onun kulağının pasını bir sileyim!" Ben ise görevliye hızlıca teşekkür ettikten sonra kapıyı çat diye kapattım. "Nil! Ne yapıyorsun sen ya?"

O ise umursamazca elini havaya kaldırıp boş ver der gibi salladı. Mini buzdolabından iki tane elma suyu çıkartıp birini bana uzattı. "Bu günde, iğne olmamamıza rağmen az kişiye batmadık dostum, şerefe." Yaptığı espriyle yüzümü buruşturdum.

"Şerefe."

...

Heyyo, bölüm nasıldıı?

Siz nasılsınız bakiyimmm? Ayrıca olaylar nasıl gidiyor?

Bu arada canikolar, beni takip edenleriniz yoksa etsin lütfen, birazdan çok çok önemli bir duyuru yayımlayacağım, takip edin. Lütfen. Teşekkürler.

İnsta ve tiktok: gizlibirinek


Gitarcı Galerim| YARI TEXTİNGDonde viven las historias. Descúbrelo ahora