✣ ⅠⅠⅠ ✣

Start from the beginning
                                    

Gözlerimi sıkıca yumup alnımı sıvazladım. "Ve?"

"Ve'si şu ki... Siz ve benim dışımda durumun hastalıktan kaynaklı olmadığını o da biliyor. Ben bir şey söylemedim. Kendisi anlamış."

"Elbette anlar." Mırıldanırken gözlerimi açtım. "Daha sabah doktorumu değiştirmesini istedim. Salak değilse noktaları birleştirebilmiştir. Kimsenin de hastalık yalanına inanacağını düşünmüyorum zaten."

"Dahası da var." Jowoon kolunu kaşıdı. "Doktor Jeon... yolda."

"Ne?" İstem dışı hızlıca doğruldum. Ani hareket başımı döndürdü. "Nasıl yani? Neden?"

"Nedeni belli." Dudaklarını birbirine bastırdı. "Bay Kwon'un isteği, siz uyanınca mesaj atmamı söyledi. Doktor sizinle görüşecekmiş. Evinize gelecek."

"Lanet olsun." Tırnaklarımı avucuma batırdığımı avucumdaki ıslaklıktan anladım. Avuç içimi kanatmıştım.

Kafamı kaldırıp seruma baktım. Az kalmıştı.

"Karışabileceğim bir durum değildi," dedi Jowoon. "Üzgünüm."

"Senlik bir durum yok." dedim, neredeyse gülecektim. "Ne hissedip düşündüğümü bir sen önemsiyorsun zaten."

"O da ne demek, Bay Kim?" Bana üzüldüğünü görebiliyordum. "Elbette önemsiyorum. Siz benim bir dostumsunuz ve çok iyi bir insansınız."

"Sağ ol, Jowoon." dedim. "Beni biraz yalnız bırakabilir misin?"

"Elbette." Ayaklandı. "Kapıda bekliyor olacağım. Serumunuz bittiğinde seslenirsiniz."

"Tamam." Ona gülümsedim. Gülümsemeye çalıştım, daha doğrusu.

Jowoon odadan çıktı. Kolumdaki branülü çekip çıkarttım, yataktan kalktım.

O sırada üzerime giydirilmiş olan sweatshirt'ü fark ettim. Setten çıkarken giydirilmiş olmalıydım. Kumaş pantolon hâlâ altımdaydı.

Odada birkaç tur attım. Doktor Jeon'un ne yapıp ne edip beni konuşturacağının farkındaydım. Jowoon kapıdayken odadan kaçmam mümkün gibi de durmuyordu. Gerçi kaçsam ne yapacaktım? Maskem, şapkam, hiçbir şeyim yoktu. Binadan çıktığım an sokaktaki herhangi biri beni fark eder, etrafım bir anda insanlarla dolardı.

Pencereye yanaşıp büyük, dikdörtgen camı açtım. Dirseklerimi yaslayıp aşağı eğildim. Epey yüksekteydim. Sekiz ya da dokuzuncu kat olmalıydı.

Derin bir nefes aldım. Bir anlığına atlasam ne olabileceğini düşündüm. Başta küçücük, anlık bir fikir olarak zihnime sızdı. Saniyeler içerisinde büyüdü. Gerçekten, bütün bunlar bir son bulsa rahatlar mıydım? Belki de sonsuz bir uykuya yatmak çok da kötü olmazdı. Öteki taraf diye bir şey vardıysa bile bu beni korkutmadı.

İntihara meyilli bir insan değildim ama ölüm fikri beni korkutmuyordu. Böyle bir anda, hayatım boyunca yaşamaktan zevk aldığım anlar çok azmış gibiydi. Para. Ün. Şöhret. Partiler. Eğlenceler. İçkiler. Başarı.

Hiçbiri benim için olmazsa olmaz değildi. İçimdeki o korkunç boşluğu doldurmuyor, geceleri yastığa kafamı koyduğumda deliksiz uyumamı sağlamıyorlardı. Aksine hepsine o kadar alışıktım ki neredeyse hiç zevk almıyordum hiçbirinden.

Namjoon'un dediklerini düşündüm. Sokağa dilediğim gibi çıkabilmek, insanların ne düşüneceğini önemsemeden hareket edebilmek nasıl olurdu, hayal bile edemiyordum.

Belki de her şeye son verebilirdim. Bir dakikamı bile almazdı. Vücudum yere çarpmadan kalp krizinden ölmüş olurdum.

Aşağı doğru iyice eğildim. Kendimi cesaret gerektiren ya da çok büyük sonuçları olabilecek bir şey yapıyor gibi hissetmiyordum. Bomboştum. Kafamın içi sessizdi.

Midnight Sessions | TaekookWhere stories live. Discover now