~6~

151 66 131
                                    

Düşüncelerimden sıyrılıp elbiselerden birini seçmeye karar verdim ama elbiselerin her biri o kadar ihtişamlıydı ki karar veremiyordum. En sonunda diğerlerine kıyasla daha sade bir elbise seçtim. Lacivert elbise biraz miniydi ama alışmaya çalıştım. Ben rahat kıyafetleri severdim ama yine de elbise çok tatlıydı. Kendimi bir masal prensesi gibi hissettim.

Kadın bana dantelden siyah bir eldiven verdi. Fazlasıyla şıktı. Onu da ellerime geçirdim. Kadın saçlarımı taradı ve biraz şekil verdi. Ona kalsa fazlasıyla gösterişli bir model yapardı ama ben sade kalmasını istemiştim.

Nazik dokunuşlarla saçımı yaptı. Kadın benim onu annem olarak görebileceğim bir yaşta olmasa da şefkatle saçlarıma dokunması kalbimde aile hasretini hissettirdi. Bir abla gibi gördüm istemsizce onu.

Daha önce kimse saçlarıma böyle dokunmamıştı. Kadının sadece görevini yaptığını biliyordum ama yine de bu kalbimi sızlatıyordu. Keşke bir kardeşim olsaydı, birbirimize destek olurduk. Birlikte olurduk, aile olurduk...

Gözlerimi kırpıştırarak göz yaşlarımı engellemeye çalıştım. Sakince nefes aldım ve ağlamamayı başardım ama kadın sanırım bunu fark etti.

" İyi misiniz Bayan Renato? " dedi bana

" Ben iyiyim. " diyerek yalan söyledim.
" Sorun yok. "

" Çok güzelsiniz. " dedi hayranlıkla " Tıpkı annenize benziyorsunuz. "

Duraksadım. Kalbim çok hızlı atıyordu.

" Annemi tanıyor musunuz? " dedim.

" Evet " dedi " Bayan Elena Renato ve Aron Renato çiftini tanırdım. Ölümleri çok üzücüydü. Gökyüzünde huzurla uyusunlar."

" Annenizin de böyle saçları vardı. " diye devam etti. " Gözleriniz ise tıpkı Bay Renato gibi. İkisinden de mükemmel parçalar almışsınız. "

" Bayan? " dedim. İsmini bilmiyordum.

" Mira " dedi kadın gülümseyerek " Adım Mira Marino."

" Teşekkürler Bayan Marino." dedim.

Hazırlanmama yardım ettikten sonra çıktık. Koridorlar da en az oda kadar zarifti. Bej rengi koridorlar kabartmalar ve garip semboller ile doluydu. Sarmal bir merdivenden üst kata çıktık.

Bir odanın önüne geldik. 2 tane -üzerlerindeki kıyafetten anladığım kadarıyla- üniformalı adam kapıda bekliyordu. Mira onlarla konuşunca geri çekildiler ve kapıları açtılar. Odaya girdik. Aslında bu yere oda demek hakaret sayılırdı. Neredeyse küçük bir futbol sahası büyüklüğündeydi.

Duvarlar neredeyse tamamen altın rengindeydi ve ejderha kabartmaları ile süslüydü. Odanın ilerisinde kocaman bir taht vardı. Taht birkaç basamağın bulunduğu bir yükseklikte duruyordu. Tahtın iki yanında ejderha heykelleri duruyordu. Taht ise siyah ve yakut kırmızı'ydı.

Pırıl pırıl parlayan tahtta orta yaşlarda bir adam oturuyordu. Kuzguni siyah saçlarını topuz yapmıştı. Neredeyse siyah gibi görünen kahverengi gözlere sahipti. O da en az Orion kadar şıktı ama otoriter ve ürkütücü görüntüsü gerilmeme neden oldu.

" Demek yüzyıllardır beklenilen Kozmos Yıldızı bu." dedi adam Orion'a. Sadece onunla konuşuyordu. Sanki burada ben yokmuşum gibi bana bir eşyaymışımcasına " bu " demesi beni rahatsız etti ama cevap vermedim.

" Evet " dedi Orion. " Onu arıyordun ve ben de onu sana getirdim. "

Adam Orion'a küçümseyerek baktı. Dudağının kenarının hafifçe alayla kıvrıldığını gördüm.

Kozmos YıldızıOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz