Derya

88 10 5
                                    

Kimi insan olmak için, kimi insan ölmek için girer Aşk deryasına. Tek farkla ki ikisi için de diri olmak gerekir.

-Sende HZ. Ebu Bekir Sıddık yüreği var.

Sanki başımdan aşağı bir kova soğuk su dökülmüş gibi oldu. Buraya kadardı. Artık ne okul ne üniversite ne de başka bir şey, hiç bir şey umrumda değil.

Ben Rabbime gidiyorum,
O bana doğru yolu gösterecek.
Saffat/99

Ağlıyordum ve bilmiyordum ki bu ağlamaların sonu zor gelecek di.

-Arkadaşın elden gidiyor Elisa!

Sınıfta ki kızlardan biri söyledi bunu. Hayır, hayır ben bir yere gitmiyorum ben zaten aid olduğum yere, kendime gidiyorum.

Kendilerini terkeden onlardı.

Kalbim sanki hiç tanımadığım bir el tarafından tutulmuş ve arkadaşımın yani Ebrar'ın ellerinin arasına bırakılmış gibi hissediyordum. Sanki o nereye giderse ben oraya gitmeli, o ne için bu yolda ise bende onun için bu yolda olmalıydım.

-Ben gelmek istiyorum. Yani gerçekten beni alacaklarsa gelmek istiyorum.

-Sen ciddisin! Dur bir dakika hocamızı aramalıyım kursu ziyarete gelebilir misin?

-Olur hatta birazdan okul bitecek sonra gidelim eğer müsaitlerse.

-Gerçekten mi, tamam bekle hocamızı arıyorum.

Kalbim çok huzurluydu şu an. Doğru olduğunu bildiğim hatta emin olduğum ve bu karardan beni döndürmek için kalbimi yara yara uğraşmaları gereken, hayatımın en iyi adımıydı bu.

-Şimdi kızlar sessiz olmanız gerek önemli bir zaat ile konuşacağım da.

Güldüm.

-Selamünaleyküm Hocam, nasılsınız?
-Bende iyiyim çok şükür.
-Kursta mısınız acaba hocam?
-Size yeni bir talebe getireceğim de...

Talebe!
Ben...

-Birazdan geliriz inşallah.
-Tamam hocam Allaha emanet olun.

-Tamamdır gidiyoruz.

Gerçekten yapıyorum şu an bunu. Ve hiç korkum yok bu yaptığımdan. Bütün düzenim hatta bütün hayatım değişecek. Ama önemli mi, değil. Sadece bir söz, tek bir söz beni kendime getirdi. Haftalardır içimde duran sıkıntı gitmiş yerine bahar tazeliğinde çiçekler açmıştı.

Zil çaldı ve istiklal marşı için bahçeye inmemiz gerekiyordu. İnerken Nazı gördüm, aldığım bu karardan haberi olması gerekiyordu.

-Naz sana birșey söylemem gerek.

-Ne oldu ki?

-Ben medreseye gitmeye karar verdim.

Olumlu bir tepki beklemiyorum asla çünkü böyle şeylere sıcak bakan bir insan değil kendisi ama yinede beni kırmamak için güzel şeyler söyleyebilirdi. Değil mi?

-Ne medresesi ya saçmalama.

Verebilecek bir şey cevabım yok zaten fırsatta olmadı çünkü İstiklal marşı başladı.

Saçmalamak derken de yani...

Marş bittikten sonra direkt yanıma geldi ilk önce yurda gitmemiz gerekiyordu ve Naz ile oda arkadaşı olduğumuz için bu "saçma" konuyu mutlaka yolda konuşacaktık.

-Medrese nereden çıktı şimdi. Kim aklına soktu bunu. Okulun var senin bir kere farkında mısın.

Düzeltiyorum;
Aklıma değil,
Kalbime...

-Naz lütfen ben gitmek istiyorum Allah için yaşamak istiyorum.

-Okuldayken de Allah için yaşayabilirsin hatırlatayım. Ayrıca gelecekte ne olacak ne iş yapacaksın medresede sana para verecekler mi? Bu gün ki bilgilerim olsaydı ona verecek çok güzel cevaplarım olurdu. Ama bunları sonralara doğru tekrar tekrar hatırlayacaktım.

Neyseki biricik kurtarıcım devreye girmişti.

-Allah'a güvendikten sonra rızık derdine düşülmez. Allahu teala Kuranı Kerim'in tam 90 yerinde "Ben kulumun rızkına kefilim" buyuruyor. Şeytan ise sadece bir kere kullarını rızık derdine düşüreceğim diyor ve bakın bu gün çoğu insan rızık derdine düşmüş durumda.

Söylenecek söz yoktu, Rabbim 90 kere bunu söylemişdi, ki bir kere bile söylese yeterdi.

Biz kimdik, ve kimin sözüne güvenmiyorduk?

-Ama sadece güvenmek ile olmaz tevekkül diye bir şey var önce çalışacak sonra da Allah verecek.

Evet bu da doğruydu peki ne olacaktı?

-Evet tevekkül var ama bu kız zaten medresede yan gelip yatmayacak ya hoca olacak ve insanlara Allahın dinini anlatacak.

Doğruydu, çalışmak sadece dünyalık değildi ya.

-Yine de iyi bir yer değil bir kere diploması olmayacak yarın yada başka bir gün kursunuz kapatılır ise ne olacak evlenip koca parası mı yiyecek.

Koca parası yemek mi.

-Bir kere evet diploma olmayacak ama kabirde zaten diploma sorulmayacak ikincisi; Allah dinine yardım edenlere muhakkak yardım edecektir.
Hac/40
Bir diğeri ise koca parası yemek hiç güzel bir tabir değil. Sen eşine Allahın emanetisin ve o sana bir emanet nuru ile bakmalı bu acizlik değildir bu Rabbinin senin için uygun gördüğüne rıza göstermektir.

Yani sonuç olarak kraliçelerin de hizmetlileri vardı ve onlar hiç bir iş yapmadan saygı görüyorlardı sırf o şekilde doğdukları için. Ama bu onları aciz değil güçlü gösteriyordu peki bir kadın evlendiği zaman neden eşine muhtaç gibi yada ona yükmüș gibi bakıyorlardı?

Rızkı veren de, alan da Allahtı.

Ve dostumun da dediği gibi biz eșimize emanet idik. Onun da bize yük değil emanet olarak bakması gerekiyordu.Hal böyle iken neden bunu bir acizlik olarak görüyorlar idi?

Rızık derdi erkeğe verilmişti ve Allah bizlere adeta "sizler benim için bir kraliçesiniz bu yüzden uğraşmanıza gerek yok, ben sizleri en güvendiğim muhafızlara emanet ediyorum" diyordu.

Ve Fatıma ile Ali düştü aklıma...

_____

Evet ilk defa açıklayıcı bir bölüm yazabildim sanırım.

İnşallah beğenirsiniz.

Amin.

Vaveyla-LWhere stories live. Discover now