IX : Dahlia

9 0 0
                                    

30 haziran, 1993.
Saat: 22.40
Gangnam, Korea.

Seslice yutkunuyor. "Hyunjin elini ver". Korkuyordu. Uzattığı eli Hyunjin sıkıca tutmuştu. "Cilia, neyin var böyle?"

"Hiç bir şeyim yok benim" Hyunjin gencin üzerine çok fazla gitmedi. Böylesi onunda işine geliyordu. "Sen nasıl diyorsan öyledir"

~

Gencin uykusuz geceleri başladı. Uyumaktan korkar hale gelmişti. Üzerinde baskı vardı.

'Beni izliyorlar.' bu düşünce Ceciliaya rahat vermiyordu. Kimseye de söyleyemiyordu. Alacağı cevap şöyle olacaktı 'Saçmalıyorsun. Bu aralar mental olarak çöktün sadece.' Fakat saçmalamıyor. Cecilia haklıydı. Onu izleyen birisi vardı.

~

5 temmuz, 1993.
Saat: 15.00
Gangnam, Korea.

"Hyunjin bu hafta sadece meyhanede sahne almak istiyorum. Diğer planlarımızı iptal edelim lütfen"

"Ne demem iptal edelim? Sen delirmiş olmalısın. Programlar bir hafta öncede hazırlanıyor Cilia. Bu.. Sen ne dediğini bilmiyorsun" ani sinirle yerinden zıplamış sinirle ona karşı çıkmıştı. Sona yakın ise gereksiz derecede sinirli olduğunu anlamıştı fakat bunun için çok geçti. "Ben... Kusura bakma." odaya sessizlik çöktü. Cecilia üzgün hissediyordu Hyunjin yüzünden. "Sorun yok" sesi boğuk çıkmıştı. Çünkü sorun var. "Haftanın ilk iki günü için olan planı iptal edebileceğimi sanmıyorum fakat diğer günlerdekileri iptal edebilirim"

"Lütfen" parmaklarını kasıklarının üzerinde gezdiriyor.

9 temmuz, 1993.
Saat: 21.00
Gangnam, Korea.

"Tatlım, Hyunjin geldi." oturduğu deri koltukta heyecanla kıpırdandı. Bu hafta boş günleri vardı ve o boş günlerden birini Hyunjin ile yemek yiyerek değerlendirmek istemişti. "Cilia! Bu ne ihtişam, bu ne güzellik. Aklımı başımdan alıyorsun!" Hyunjinin abartı dolu kelimeleri karşısında gülümsedi. "Hyunjin"

"Efendim" Cecilia'nın yanına oturuyor. "Hiç"  Hyunjin gencin elini tutuyor. "Gidelim?"

"Gidelim"

9 temmuz, 1993.
Saat: 21.30
Gangnam, Korea.

Birlikte Cecilia'nın çok sevdiği bir yere gelmişlerdi. Bura deniz kenarında bir gül bahçesiydi. Yere örtülerini serip oturmuşlardı. Hyunjin Cecilia için meybe tabağı yapmış onu kendi elleriyle besliyordu. "Hyun-ah" içsinin etkisi belli olmaya başlıyordu. "Hmm" yanındaki gencin boynuna gömüyor kafasını. "Kendi teninin çok sade ve rahatlatıcı kokusu var. Teze ve hoş. Parfüm kullanmana ne gerek var.." Hyunjin in neşe dolu kahkasını duyduğunda gülümsüyor. "Parfümünün kokusu ise sana daha farklı hava katıyor. Çiçeklerle dolu tropik orman gibi kokuyor. Ylang Ylang çiçeğinin sarhoş edici kokusunu seçebiliyorum. Şehvetli Tiare çiçeğinin arkasına saklanan nimf, mevsimsel çiçek salkımlarının yumuşak çiçeklerle ısıtıldığı egzotik diyarları hatırlatıyor..." Bu adam Hyunjini şaşırtmayı ve aklını çelmeyi nasılsa beceriyordu. Hyunjin bir örümcek ağına dolandığı hissine kapıldı. Bu olmamalıydı. Yapması gerek tek şey o ağa düşmemekti. Fakat şu an orada olmaktan memnundu. "Çok dikkatlisin."

"Bana bu dünyadan geriye kalan şey müzik ve kokular Hyun-ah. Duya bildiğim tek şey onlar. Dikkatli olucam o yüzden." çekinerek elini kaldırıyor gencin saçlarına dokunabilmek için. "Nasıl oldu?' eli gencin turuncu saç tellerinin arasında dans ediyor 'yüzündeki yaralar ve.. gözlerin" merak ediyordu. Şuan yalnızlardı ve daha önce başkasından duyduğu hikayeyi Cecilia'nın kendisinden duymak istiyordu. Ceciliayı tanıdıkça onun kulağına fısıldanan her şey deli saçması gibi gelmeye başlamıştı. Fakat deli saçması olsa bile elinden bir şey gelmezdi. "Yaralarım?" kaşları havalanıyor eli ise yüzündeki yaraların üzerine gidiyor. "Bu yaralar... onlar sadece kaza sonucu oldu. Gözlerim ise' bu konuda yalan söylemek onu zorluyordu. "Hepsi aynı kazanın sonuçları"

Beauty Of Sadness Where stories live. Discover now