13.Bölüm

87 30 23
                                    

Konuştuğumuz gibi Areum'ı Kyungsoo'ya ben götürmüştüm. Cuma akşamı geldiğinde Kyungsoo gelirdi, ben Areum'ı aşağı indirirdim. O arabadan inmezdi ben Areum'ı bindirirdim. Pazar akşamında tam tersi gibi gözüken aynı şeyi yaşardık. Gerçekten mümkün mertebe birbirimizin yüzüne bakmıyorduk. Bunun kızımı bu kadar kötü etkilediğini düşünmüyordum. Öğretmeniyle konuştuğum günden beri bunu düşünüyordum. Areum kaç defa ''Anneciğim iyi misin?'' diye sordu. Her seferinde karşılığını onu öpücüklere boğarak vermiştim ama hafta sonu ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Düşünmekten kafayı yememek için bir çözüm bulmam lazımdı. Momo hayatında ilk defa bir işe yarayabilirdi belki. 

Cuma akşam yemeğini yedikten sonra Areum odasına oyun oynamaya gitti. Bir süredir babasını görmesini izin vermiyordum. Birkaç kere ''Babamı ne zaman göreceğim?'' diye sormuştu. Başlarda sakin bir dille yanıt veriyordum ama çok sık sormaya başladığında dayanamayıp ''Hiçbir zaman!'' diye çemkirdiğimde ona ilk defa bağırıyor olmamın korkusuyla ağlayıp odasına kaçmıştı. Bu konuda, canımı yakan ilk an buydu. Hemen yanına gidip defalarca kez özür diledim tabii ama bir daha bağırırım diye babasını sormadı.

Ortalığı toparladıktan sonra yanına gittim. Yere oturmuş en sevdiği oyunu oynuyordu yine. Beni kapıda görür görmez kocaman gülümsedi. ''Anne gel oyun oynayalım.'' 

Gülümsemesini bana da bulaştırdı. Ağzım kulaklarımda gülümseyerek yanına oturdum ve saçını okşadım. ''Hiç babanı sormuyorsun? Özlemedin mi?'' 

''Özlediiiiim.'' dedi çok tatlı bir şekilde uzatarak dayanamayıp pofuduk yanağından öptüm. Ben onu öpmekle meşgulken konuşmaya devam etmişti. ''Ama onu görmeyeceksin demiştin anne.'' 

''Sinirle söylemiştim onu anneciğim.'' dedikten sonra bu kez saçlarını öptüm. ''Birazdan seni babana götüreceğim.'' dediğim an gözleri parlayarak atıldı. ''Gerçekten mi?!'' Sevimli tepkisine gülerken başımla onayladım.

Hemen ayağa kalkıp elimden tuttu ve beni kaldırmaya çalıştı. ''Hadi anne gidelim hemen gidelim.''

Gülüşümü bozmadan ayağa kalktım. Ben kapıya varana kadar üç defa odasıyla kapı arasında koştu. Mutluluk kaynağımı şimdiden mutlu etmiştim. Çantasını önceden hazırlamıştım zaten. Kısa sürede Kyungsoo'nun evinin, yani bizim eskiden yaşadığımız evin, önüne gelmiştik. Yanına geldiği ebeveyni kendisini arabadan indirdiği için Kyungsoo'yu göremeyince yüzü hemencecik düşmüştü. ''Babam nerede?''

Arabayı park ederken dikiz aynasından Areum'a baktım. ''Evde anneciğim.'' dedim ve işime devam ederken konuştum. ''Ben de seninle yukarıya geleceğim.'' Aynı babana götüreceğim dediğim andaki gibi gözleri parlamıştı. Arabadan apartmana oynaya oynaya yürüdü. Onun mutluluğu benim mutluluğumdu. 

Kyungsoo'yu gördüğü ilk an kucağına çıktı ve bir süre kucağından inmeden son görüşmelerinden bu yana yaşadıklarını anlattı. Tatlı heyecanını izlerken yüzümden gülümsemem hiç solmuyordu. Kyungsoo da benden farklı değildi. Sonunda konuşmaktan yorulup televizyona dalmaya başladığında Kyungsoo onu odasına en sevdiği aktiviteyi yapmaya gönderdi. Yani, bize 'ikramlar' hazırlamaya... 

Evli olduğumuz zamanlarda biz salonda otururken o odasında bize türlü yiyecekler ve içecekler getirirdi. Boş oyuncak bardaklardan ve boş tabaklardan onun getirdiği, kendi dünyasındaki yaptığı ikramları yiyip içmek bizim en büyük zevkimizdi. Şimdi fark ettim de Areum bir süredir benimle bu oyunu oynamıyordu. Galiba ben onu gerçekten üzüyordum ama o kadar kendi düşüncelerimle meşguldüm ki farkında bile değildim. 

''Neden bu kadar dalgınsın?'' derken önüme bir bardak kahve konulmuştu. 

''Areum'ı üzdüğümü fark ettim.'' dedim iç çekerek ama karşı taraf benimle alay etmişti. ''En azından farkına varmışsın.'' 

Sinirle burnumdan soluyarak ona baktım. Şu an tartışamazdık. Başka bir şey söylememişti. Sessiz oturduk biraz sonra konuşan yine o oldu. ''Bir şeyler konuşamız lazım. Bizi konuşurken duymalı.'' 

Küçük bir ses çıkartarak onayladım onu. Havadan sudan şeyler konuştuk. Eskisi gibi birbirimizin sohbetinden keyif almıyorduk ikimiz de karşıdakinin zoraki konuştuğunu hissediyorduk.  Konuşurken birbirimizin yüzü harici her yere bakıyorduk. Areum'ın babasına gideceğini duyduğu andaki mutluluğunu görünce bir anlığına acaba Kyungsoo ile yeniden evlensem mi diye düşünmüştüm ama şu anın üzerine bu düşüncemi en yüksekteki rafa kaldırdım. 

Kahvem bitince bardağı sehpaya koyarken ''Ben gideyim artık.'' dedim ve ayağa kalktım. ''Areum'ı göreyim önce.'' 

Sadece başıyla onayladı beni. Ben odaya yürürken yavaş yavaş beni takip etti. 

''Anneciğim.'' derken yanına diz çöktüm. ''Ben gideceğim şimdi.'' dediğim anda yüzü düştü. ''Gitmesen olmaz mı?'' tüm masumluğuyla söylemişti ve bu boğazımın düğümlenmesine neden olmuştu. ''Olmaz.'' saçını okşarken söylemiştim ve boğazımdaki düğüm geçsin diye yutkunup devam ettim. ''Hem babanı çok özlemiştin onunla rahat rahat vakit geçir.'' Bir şey demeden başını aşağı yukarı sallayıp boynuma sarıldı. Ben de sarılıp doya doya öptüm yanaklarını. O da benimkileri öperken gözlerim dolmuştu. Sadece onu üzüyordum. İyi bir anne değildim...

Areum odasında kalmıştı ama Kyungsoo beni geçirmeye geldi. Ayakkabımı giyerken konuştu. ''Çok üzüldün sen bu işe, o kadar üzme kendini.'' 

Zorla gülümseyerek konuştum. ''Teşekkür ederim.''

Kyungsoo'ya arkamı döndüğüm an gözlerim yeniden dolmuştu. Arabama varana kadar kendimi çok zor tuttum. Biner binmez gözyaşlarımı serbest bırakıp dakikalarca hıçkıra hıçkıra ağladım. Ama sadece Areum'ı üzmüş olmama ağlamıyordum. İçimde ağlama isteğimi deli gibi tetikleyen başka bir şey daha vardı ama ben nedenini bilmiyordum. Belki de bilmek istemiyordum. 

Hıçkırıklarım biraz azalınca Sana'yı aradım. Şu an ihtiyacım olan tek kişi oydu. 

''Efendim canım?'' 

''Abla...'' diyebildim sadece. Akabinde yeni hıçkırıklar gelmişti. 

''Nayeon noldu iyi misin?'' dedi endişeyle. 

''Sana ihtiyacım var.'' dedim hıçkırıklarımın arasında. Anlayacağını bile düşünmüyordum ama anlamıştı. 

''Tamam nolduğunu anlat.'' endişesine merak da karışmıştı.

''Size geliyorum arabayla.'' derken nefes alıp devam ettim. ''Aşağı in arabada konuşalım.''

''Tamam ablacığım iniyorum hemen.'' diyip telefonu kapattı. 

Canım ablam iyi ki hayatımdaydı...

Don't Fight The Feeling | Twice × ExoWhere stories live. Discover now